29 Ocak 2013 Salı

BRÜKSEL GEZİSİ



1.GÜN: Aralık 2012'de tam 17 sene sonra tekrar Brüksel'e gitme fırsatım oldu. Açıkçası önce bir iki arkadaşım Brüksel'e bir günün yeteceğini, şehrin pekte bir özelliği olmadığını söylemişlerdi. Ama ben şehre gerçekten de hayran kaldım. Noel zamanı Avrupa'da her yer bir masal kitabından fırlamış görüntülere sahne oluyor. Bende soğuk ve yağmurlu bir kış gecesi Lüksemburg'tan yapmış olduğum tren seyahati sonrasında Brüksel'e geldim. Otelim şehrin kalbinin attığı yer olan Grande Place yani Grotte Markt'a ve Manneken Pis'e yürüyerek sadece 5 dakikaydı. Fiyat/denge ve şehrin merkezi konumu göz önüne alındığında Hotel Exe Grand Place'dan oldukça memnun kaldığımı belirtmem gerekir. 

Eşyalarımı yerleştirdikten sonra sıkıca giyinip, kendimi Brüksel sokaklarına attım. Herkes sokaklarda noel pazarında ( Borsa'nın yanındaki sokakta) sıcak şaraplarını yudumlayarak vaktini geçiriyordu. 

Noel pazarında gezdikten sonra kendimi Avrupa'da gördüğüm belki de en ihtişamlı meydanı olan Grande Place'ta buldum. Meydanın etrafı ihtişamlı binalarla çevrili ve her gece ışık ve ses gösterisi oluyormuş. Benimde şansıma, gittiğim zaman ışık ve ses gösterisi vardı. Bu hayatımda gördüğüm en ilginç ışık ve ses gösterisiydi. Sanki meydandaki binaların dili varmış ve konuşuyormuş gibilerdi. Meydanın tam ortasında ise noel ve yeni yıl konseptine uygun bir noel ağacı duruyordu. Ancak bu noel ağacının geçmiş yıllara göre olan farkı noel ağacının çam ağacı şeklinde olmayıp, çam ağacını temsil eder nitelikte beyaz naylon gibi bir materyalden ve çelikten meydana gelen yapay bir ağaç olmasıydı. Lüksemburg'tan Brüksel'e yaptığım yolculuk sırasında bana eşlik eden Yunanlı avukat arkadaşım bu sene meydanda noel ağacının ülkede yasaklandığını, bunun sebebinin de ülkede yaşayan Müslümanları rencide etmemek amacı olduğunu söyledi. Yasak kararının sebebi konusunda ben arkadaşımın yalancısıyım ama bence çam ağacı şeklinde ağaç olsa kesinlikle konsepte daha uygun olacağı kanaatindeyim. Bir de sonuçta süs için olan bir ağaca dini anlam yüklemek ne kadar doğru bilemedim. 



























Noel ağacı, seslere bağlı olarak renk değiştiriyor ve adeta tüm meydanda yankılanıyordu ve tüm şehir neredeyse bu meydanda toplanmıştı. Noel ağacının etrafında da yerel kıyafetli insanlar eşli olarak dans ediyorlardı. Gerçekten bu an unutulmayacak anlardan biri olarak hafızamda yer etti. Meydandan hemen dönünce karşınızda "Galeries Royal St. Hubert" i göreceksiniz. Burası içerisinde ufak dükkanların ve cafelerin bulunduğu şirin bir pasaj görünümünde. İçerisinde hediyelik eşya olarak dantel ve çikolata almanız mümkün.























































Ben gittiğimde şansıma noel şarkıları söyleyen bir grup vardı:






Meydanda baya vakit geçirdikten sonra meydana çıkan dar sokaklardan birine dalıp balık lokantalarının olduğu bir sokaktan geçtim. Dar sokakta sağlı-sollu olarak pek çok deniz ürünlerinin menülerde yer aldığı güzel restaurantlar bulunmakta. Sokak bitiminde karşınıza "Chez Leon" çıkıyor. Bende ününü daha önceden duyduğum ve Brüksel'de mutlaka ziyaret edilmesi gereken restaurantlardan biri olarak duyduğum "Chez Leon"a gittim. Geç bir saat olmasına rağmen restaurant baya doluydu ve üst katta yer buldum. Restaurant baya büyük ve menüsü gerçekten de muhteşem. "Chez Leon"un midyeleri meşhur Brüksel'de kaldığım 2 gün boyunca midyeleri hüplettim resmen. Benim tavsiyem domates soslu ve peynirli midye tadı gerçekten muhteşem. Menünün avantajı yemeklerin resimlerini görebilmeniz, böylece herhangi bir sürprizle karşılaşmıyorsunuz. Midyelerinin yanına meşhur Belçika birası ve patates kızartması istemeyi unutmayın! Ben "Chez Leon"u çok sevdiğim için ertesi gün de gidip midyeli makarna sipariş verdim. Her iki yemekte oldukça başarılıydı. 






















Belçika'nın biraları ve çikolataları meşhur. Her adım başında bir çikolatacıya ve bira satılan yerlere rastlamanız mümkün. Bar-Gece kulübü olarak ise Guinness Rekorlar Kitabı'na en çok bira çeşidiyle giren "Delirium" u tavsiye ediyorum. Burası Chez Leon'un hemen yan tarafında ve güzel müzikler çalınan bir yer. Burada her şeyin birasını bulmak mümkün. Ben tercihimi çilekli biradan yana kullandım. Bu arada Delirium'un her katı farklı bir bar olarak dizayn edilmiş. Örnek vermek gerekirse bir katı sırf bira katı, diğer katı tekila katı olarak dizayn edilmiş. 












Eğer Yunan yemeklerine meraklıysanız adeta sizi Yunanistan'da hissettirecek olan Yunan restaurantlarının bulunduğu sokağa dalmanız mümkün. 

Artık saat baya ilerlediği için Belçika'nın simgelerinden birisi olan "Manneken Pis" e ( İşeyen Çocuk Heykeli) ne de uğrayıp otele gittim. Manneken Pis'in gün içerisinde kıyafetleri değiştiriliyor ve günün farklı saatlerinde uğrarsanız farklı kıyafetlerle kendisini görmeniz mümkün. Brüksel'da hatta Manneken Pis'in kıyafetlerinin sergilendiği bir müze varmış benim pek ilgili çekmediği için gitmedim. Noel zamanı olduğu için Manneken Pis'in etrafı da süslenmişti. 












Manneken Pis'e doğru yürürken gördüğüm bu bina da hoşuma gitti




2. GÜN: 

1 hafta öncesinde Brüksel'de olan arkadaşlarımın fotoğraflarından Brüksel'in baya kar yağışlı olduğunu görmüştüm. Şansıma  hava soğuk fakat yağışsızdı böylece son ana kadar şehri gezme şansım oldu. 

Öncelikle Brüksel'in alışveriş caddesine gittim ve burada istediğiniz her türlü markayı bulmanız mümkün. 

Eğer  çizgi filmlere meraklıysanız çizgi film müzesine gitmenizi tavsiye ederim. 







Çizgi film müzesine gittikten sonra Brüksel'in diğer bir simgesi olan "Atomium"u merak ediyorum. Atomium şehrin biraz dışında olduğu için metroya binmenizi tavsiye ederim. Metroyla yaklaşık olarak yarım saatlik bir yolculuktan sonra Atomium'a geldim. Atomium, 1958 yılında Expo 58 fuarı için yapılmıştır. André Waterkeyn tarafından tasarlanmış olup 102-metre (335-feet) yüksekliğinde , dokuz çelik kürenin birleştirilmesi ile oluşmaktadır. Demirin kristal kafes yapısının 165 milyon kez büyütülmesinden esinlenmiştir. Expo fuarı süresince sadece 6 ay boyunca durması beklenirken günümüzde Brüksel'in sembolü haline gelmiştir. Küreler 12 boru ile birbirine bağlanmış ve yürüyen merdivenlerle fuar hollerine geçiş yapılmıştır. En yüksekteki küre Brüksel'in panoramik görüntüsüne hakimdir. Kürelere yürüyen merdivenlerle ulaşılabilmektedir.






















Atomium gezimde bittikten sonra Avrupa'nın başkenti sayılan Brüksel'de önemli bir yere sahip olan Avrupa Parlamentosu'nu ziyaret ettim. Uluslararası hukuk alanında master yaptığım için hep Avrupa'daki mahkemeler, meclisler vb. Avrupa kurumları dikkatimi çekmektedir. 





















Avrupa Parlamentosu gezimi de tamamladıktan sonra sırada Belçika Kraliyet Sarayı (Royal Place) gezisi vardı. Parlamentodan yaklaşık 10 dakikalık yürümeyle Kraliyet sarayına ulaşmanız mümkün. Aralık ayında bile bahçenin bakımı ve güzelliği görülmeye gerçekten değer.



















Kraliyet Sarayındaki gezimde bittikten sonra tekrar şehrin kalbinin attığı yer olan Grotte Markt'a gitmeye karar verdim. Royal Place'dan Grotte Markt'a uzanan yol gerçekten de keyifli. 


Grande Place'in gündüz görünümü:

















Bu arada Karl Marx belli bir süre Brüksel'de yaşamış. Brüksel'de yaşadığı bina da Grand Place'da yer alıyor.







Bu arada Grand Place'ta ayakucunda köpek olan bir kadın heykeli var. Eğer heykelin eline dokunursanız tekrar Brüksel'e gelirmişsiniz. Bakalım tekrar gelecek miyim:) 




















Bu arada Brüksel'in waffle cenneti olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Şehir adeta çikolata ve waffle kokuyor. En güzel wafflecıların Manneken Pis heykelinin yanındakilerin olduğu tarafıma söylendiği için bende orda waffle yedim. Manneken Pis heykelinin yanındaki wafflecının önünde çikolatadan elinde waffle tutan işeyen çocuk maketi de bulunmaktadır. Turistler orda da ellerinde wafflelarıyla fotoğraflarını çektirmekte. Waffel ın üstünde yer alan işeyen çocuk şekeri de hoş bir ayrıntı olarak tasarlanmış.

Şayet daha fazla vaktiniz varsa Brügge şehrine gitmenizi de tavsiye ederim. ben daha önce gittiğim için şimdiki seyahatimde gitmedim bakalım kısmetse diğer sefere:)










1 yorum: