Bu işi her zamanki gibi ben üstlendim. Şöyle söyleyeyim Birgül-Özge Can ve Özge gidene kadar hangi uçakla gittiğimizi, nerede kalacağımızı vs. tarzı temel bilgileri bile bilmiyorlardı desem hiç abartmış olmam :)
Öncelikle hep birlikte güne karar kaldık ve 23-24 Eylül haftasonunda karar kıldık. Hiç birimiz izin almak ve çocukları çok yalnız bırakmak istemedik. Ha oraya gidince ve Münih'in güzelliğini görünce buraya 1 gün daha ayırmalıymışız diye düşündük.
Uçak biletleri için THY-Pegasus ve Lufthansa seçeneklerini değerlendirdim. THY ve Pegasus İstanbul aktarmalıydı. Sadece 2 gün için gideceğimiz için Lufthansa'nın Cuma akşam gidiş,Pazar gece dönüş uçağı bize oldukça cazip geldi ve en önemli güzelliği Ankara'dan direkt uçuşun olmasıydı. Böylece izin almak durumunda da kalmayacaktık.
Lufthansa'nın kendi web sayfasından bakınca gidiş dönüş yaklaşık 1250 TL civarında bir ücret çıkarıyordu. Bende skyscanner'dan ücretleri taradım ve geziko nun uygun fiyat verdiğini farkettim. Daha önce hiç bu tarz sitelerden uçak bileti almamıştım. Geziko bize yaklaşık olarak kişibaşı gidiş dönüş 750 TL fiyat verdi. Bende gözümü kararttım ve hepimizin biletini oradan aldım. Ama içimde de bir kuşku vardı tabiki. Ya dolandırıcı bir siteyse , ya paramız uçarsa diye... Biletleri gezikodan aldıktan sonra bir onay e-maili geldi ve 24 saat içerisinde de yurtdışı seyahat acentasınden uçuşumuza dair PNR kodları geldi. Ama ben yine de kuşkuluydum hemen Lufthansa'nın kendi web sayfasından teyit ettim ve biletlerimizi gördüm. O an yüreğime su serpildi.
Bu uçak biletinin özelliği bagaja izin vermemesiydi. Yani sadece 8 kiloya kadar el bagajına izin veriyordu. 2 gün gideceğimiz için açıkçası çok da sorun değildi. Ama hayatımda ilk kez bir yurtdışı tatiline sadece sırt çantasıyla çıktım.
Uçak biletini ayarladıktan sonra sıra gelmişti oteli ayarlamaya... Booking'ten otel araştırmasına girdim ama Oktoberfest haftasonu olmasına rağmen neredeyse tüm oteller doluydu. Bizim aradığımız fiyat sekmentinde olanlar ya şehrin 100 km dışarısında :D ya da geceliği kişibaşı 1000 Euro olan otellerde yer vardı :D Yani mecburen yer bulamasaydık Oktoberfest alanına yakın kurulan çadır kamplardan çadır kiralama yoluna gidecektik. Onlar bile geceliği kişibaşı 80 Euro civarındaydı.
Daha önce Hamburg ve Prag'ta tercih edip çok ta memnun kaldığım Motel One 'la irtibata geçtim. Motel One 'ın Münih'te yanılmıyorsam 5 tane oteli var. Daha önce eşim için de ayarladığım Motel One Deutsches Museum 'la irtibata geçtim ve 2 oda rezerve edebildik. Otelin bir avantajı hem şehrin içinde olması, hem yeni ve tertemiz stil bir otel olması, hem istediğimiz fiyat aralığında olması ve en önemlisi havalimalına tek S Bahnla ulaşabilmemizdi. Bu otele de kişibaşı gecelik 94 euro ödedik. Oktoberfest olması sebebiyle yüksek sezondu bu sebeple bu fiyata otel bulmak imkansızdı.
Uçuşa sayılı günler kala gitgide heyecan doruktaydı. Almanya zaten benim Avrupa'da en sevdiğim ülke, Münih'te daha önce hep merak ettiğim ancak sadece Amerika dönüşü aktarma yaptığım bir şehirdi.
Ve gidiş günü geldi :) Lufthansa'nın da ikramları bol ve lezizdi. Sadece 4-5 saat önce işte olup, 3 saatlik uçuştan sonra kendini bambaşka bir yerde bulmak gerçekten mükemmel bir duygu..
İnince gümrükten ilk ben geçtim. Almanca bildiğim için arkadaşlarımla haftasonu gezmeye geldiğimizi belirttim. Gümrük görevlisi pasaportumu inceledi ve 2017 gezilerimi incelemeye başladı. Paris'te ne kadar kaldın dedi yaklaşık 5 gün dedim. 1 gün Yunanistan'a gitmişsin dedi evet günübirlik gittim dedim. Daha sonra bu kadar güzel Almancayı nereden biliyorsun dedi :) İlkokulda öğrendim dedim ve bana geç dedi. Daha sonra arkadaşlarıma ekstra bir şey sormadı.
Havalimanında valiz sorunu da olmayınca hemen çıktık ve SBahn tabelalarını takip etmeye başladık. Oktoberfest zamanı olduğu için SBahn bileti makinelerinde ve gişesinde oldukça sıra vardı. Size tavsiyem mümkünse gitmeden önce München S bahn web sayfasından tren biletini almanız. 4 kişi olduğumuz için aynı geceyarısına kadar grup için geçerli olan Gruppen karte'yi almanızı öneririm.
S8'e bindiğinizde yaklaşık 35 dakikalık bir yolculuk sonrası Rosenheimer Platz İstastonunda indik. Buradan da otele yaklaşık 5 dakika yürüdük. O sokakta yürürken kendimi klasik Almanya'da hissettim.Otelin resepsiyonunda kendimizi Oktoberfest havasında hissettik. Resepsiyonda çalışanların hepsi Drindiln kıyafetlerini erkekler ise Lederhose'lerini giymişti.
Eşyaları odaya yerleştirir yerleştirmez bir taksi çağırdık ve bizi Maximilianstrasse'ye götürmesini istedim. Münih'te taksicilerle tanışmamızda böylece başladı. 2 günde toplam 6 kere taksiye bindiysek 5 tanesi Türk'tü bir tanesi Azeriydi. Azeri amca arabada bize İbrahim Tatlıses'i açtı ve eğleniyordu:)
Maximilian strasse oranın en ünlü caddesi diyebilirim. Tabiki biz gece gezdiğimiz için tüm dükkanlar kapalıydı. Bildiğiniz tüm ünlü markaları burada bulabilirsiniz. YSL, LV, Prada, Gucci vs... Sokak gece çok güzel aydınlatılmıştı. Münih'in ünlü otellerinden birisi olan Kempinski -Vier Jahreszeiten'de bu caddede yer alıyor.
Maximilian strasse'yi baştan sonra gezdikten sonra Marienplatz'a doğru yol aldık. Burası klasik bir Avrupa meydanı. Brüksel, Hamburg ana meydanlarına da benziyor. Burada Rathaus yer alıyor.
Gece Rathaus'un diğer ara sokaklarına da dalıp baya yürüdükten sonra istikameti Münih'e gelen herkesin görmesi gereken Hofbrauhaus'ta aldık. Burası en ünlü birahane. Burasının özelliği 2.Dünya Savaşı öncesinde Hitler'in burada toplanıp, politikalarını belirlemesi... Burası çok büyük bir birahane. Giriş katı ayrı ayrı büyük odalar şeklinde tasarlanmış aynı zamanda bahçe kısmı da var. Üst katı ise kocaman yemekhane şeklinde tasarlanmış. Herkes elinde dev bira bardağı, yemeklerini yiyor, yerel şarkılar eşliğinde dans edip, eğleniyorlardı. Tahta masalara vurup herkes dört bir ağızdan şarkı söylüyorlardı.
Mekan o kadar büyük olmasına rağmen her yer doluydu. Daha sonra yaşlı amca ve teyzelerin olduğu bir masaya sıkışıp eğlendik.
Burada baya vakit geçirdikten sonra daha önce adını duyduğum Kultfabrik'e gitmeye karar verdik. Hofbrauhaus'tan taksiyle Kultfabrik'in (Werk) o tarafa geçtik. Burayı eski bir fabrika gibi düşünün. Etrafında ufak ufak barlar var. Bizde önümüzde yürüyen gençleri takip edip Willenlos isimli bir mekana girdik. Gençler ellerinde içecekleriyle dans ediyorlardı. Mekan daha çok teenagelere hitap ediyordu. Ama çalan şarkılar oldukça güzeldi.
Burada da vakit geçirdikten sonra otelin yolunu tuttuk.
2.GÜN:
Sabah yine erkenden kalkıp kahvaltı için Cafe Glockenspiel 'in yolunu tuttuk. Burası Marienplatz'da Rathaus'un tam karşısında yer alan bir binanın 5.katında. Yani normalde burada böyle cafe olduğunu bilmesem gözden kaçırabilirdim. Gitmeden önce rezervasyon şart. Manzarası ise mükemmel. Münih'in çatılarına:) en önemlisi Marienplatz'a hakimsiniz. Kahvaltısı ise gerçekten enfes.Oldukça zengin bir kahvaltı menüleri var. Biz hepimiz oldukça memnun kaldık. Kahvaltıdan sonra kendimize alışveriş için biraz zaman ayırdık.
Cafeden manzara:
Yurtdışında en çok sevdiğim mağazalardan birisi Abercrombie&Fitch.
Onun dışında da bulduğumuz irili ufaklı dükkanlara girdik. Arkadaşlara puro siparişi gelmişti. Münih'te çok ünlü bir puro dükkanı var diye sora sora bulduk. İsmi Pfeifen Huber . Ben puro-pipo-sigaradan hiç anlamam ama bu dükkan gerçekten de değişik bir yerdi. Yüzlerce çeşit puro-pipo ve tütün bulunuyor. Burasının kuruluş yılı 1863. Ne kadar meşhur bir yer olduğunu göstermeye yeterdir diye düşünüyorum. Eğer bunlara ilginiz varsa uğramadan dönmeyin.
Sipariş hediyeleri aldıktan sonra bu dükkana yürüyerek 5 dakika mesafede bulunan Viktualienmarkt'a gittik. Burası Cumartesi günleri kurulan bir pazar. Bildiğimiz meyve-sebze-çiçek pazarı ama etrafı da oldukça hareketli. Etrafta da yerel lezzetleri tadabilir, bira yudumlayabilirsiniz.
Daha sonra üniversite arkadaşımın siparişi üzerine Obletter isimli oyuncak mağazasını arayıp bulduk. Burası gerçekten de tam bir oyuncak cenneti. 2 katlı devasa bir yer ve istediğiniz envai çeşit oyuncağı bulmanız mümkün. Ben Kaan ve Arhan'a buradan lego aldım :)
Artık Münih sokaklarında baya gezdikten sonra sıra geldi Oktoberfest'e. Oktoberfest dünyanın en büyük halk festivali olarak biliniyor. Her yıl bu festivale toplam 6 milyon civarında turist geliyormuş. 1810 yılında Kral Ludwig ile Prenses There von Sachsen Hildburghausen'in düğün töreni kutlamaları yıllar içinde bir halk festivaline dönüşmüş. Bu festivalin 184.yılında bulunmaktan dolayı açıkça mutlu oldum. Oktoberfest Theresenwiese denilen dev bir alan üzerine kurulu. Öyle büyük ki, içerisinde 14 adet dev çadır, lunapark alanı ve bir sürü yeme içme büfeleri, hediyelik eşya dükkanları mevcut. Oktoberfest alanına gitmeden önce sizi uyarayım bizim yaptığımız hataya asla düşmeyin. Kesinlikle büyük çanta kabul etmiyorlar. Dolayısıyla Oktoberfest'e giderken yanınızda minicik bir çanta götürün. Çantamız büyük olduğu için mecburen Oktoberfest alanının dışında yer alan emanet odasına çantamızı bıraktık. Ama emanet odalarında bile acayip çok sıra vardı. Bir de emanet odası gece 00.00'da kapandığını belirtti. Dolayısıyla minicik bir çanta alıp bu alana gelin.
Oktoberfest biz gittiğimizde oldukça kalabalıktı. Alanda gezindikten sonra oranın en meşhur rollercoasterı olan Olympia'ya binmeye karar verdik. Her bir olimpiyat halkası içinde ter dönüyorsun. Birgül bu alete binmedi. Özge ve Özgecan'la bu alete bindik. Özge bu aletten indikten sonra bana söyleniyordu. Ama asıl kabus bundan sonra başa gelecekti. Bu aletten indikten sonra Riverbahn'a bindik. Yuvarlak bir bota biniyorsunuz, ortadaki halkadan çevirebiliyorsunuz sular üstünde gidiyorsunuz. Bu alete dördümüz de bindik. Bot tümsekten atlayınca bizim bot su aldı ve Özge ve Birgül'ün üstü başı su oldu. Ama öyle bir su değil her yerinden sular damlıyordu ve o alanda tüm günü sırılsıklam geçirmek durumunda kaldılar.Bu alete binmek için en çok direten kimdi tabi ki BEN ..
Artık bu kadar gezdikten sonra Oktoberfest çadırına girmeye karar verdik. Hemen yanımızda Schützenzelt bulunuyordu ve onun sırasına girdik.Ama ne sıra... Ana kapının önünde tıka basa, tıklım tıklım, herkes birbirini ezercesine ayakta sırada bekliyoruz. Bodyguardlar yığılmayı önlemek için sürekli itiyorlar. Tam 1 saat bekledikten sonra bodyguard basbas bağırıyor ben bugün bu çadıra kimseyi almayacağım diye.. Ben blöf yapıyor diye düşündüm ama gerçekten de almadı. Bunun üzerine kapı değişikliği yaptık ve S 3 kapısına yöneldik. Ordaki güvenlik görevlisi de kimseyi almıyor. Baktık direkt tipi Türk ve direkt Türkçe konuşmaya başladık. Güvenlik görevlisinin ismi Can'dı. Can'la da baya konuştuk, Türkiye'den sadece 2 gün için geldiğimizi belirttik, Ankara muhabbeti yaptık, artık resmen yalvarıyoruz bizi içeri alsın diye 1 saatte Can'ın kapısının önünde ayakta bekledik. Can aslında iyiniyetliydi bizi içeri almak için uğraştı ama kapının iç kısmında diğer görevliler bulunduğu için bizi içeri alamadı. Artık 2 saat ayakta beklemekten hepimizin perti çıkmıştı ve umudumuzu kaybetmeye başlamıştık. Can'a biz artık gidiyoruz deyince bize gitmememiz gerektiğini ima eti ve beklemeye devam ettik. Daha sonra Alman birisi beklediğimiz kapıdan çıktı ve Can ona bileti olup-olmadığını sordu. Çocukta hadi iyisiniz dedi ve kullandığı bir tane bileti Can'a verdi. Can'da o bileti bana verdi ve diğer kapıdan şansımı zorlamam gerektiği beyan etti. Bizde bunun üzerine diğer kapıya gittik ve dev güvenlik görevlisi bu biletle sadece bir kişinin giriş yapabileceğini belirtti.Ben de girmekten vazgeçmiştim ama arkadaşlarım beni itti ve çadıra beni soktular. Dev güvenlik görevlisi de bileti yırttı attı. Böylece çadırda tek başımaydım dışarı da arkadaşlarım vardı artık ne yapıp , ne edip onları içeriye almanın bir yolunu bulmalıydım. Çadırda bir kaç tur attım ve 2-3 grupla sohbet ettim arkadaşlarımın dışarıda olduğunu ve onları çadıra sokmam gerektiğine dair. Ama çabalarım maalesef olumsuz sonuçlandı. Artık kendi kendime çadırda yarım saat geçirmiştim. Tam ümidimi yitiriyordum (yani acı olan çadır için 3 saat vakit kaybetmekti) başka bir kapıya yöneldim, güvenlik görevlisinin tipinden Türk olduğu belli oluyordu. Konuya direkt Türkçe girdim. Güvenlik görevlisinin ismi Savaş'tı. Hemen durumu anlattım ve bana arkadaşlarını çağır hemen dedi. 3 saatin sonunda bunun duyunca resmen ağlamak üzereydim .. dermişim :D Ama çok mutlu oldum hemen arkadaşlarıma mesaj attım ve onlarda 5 dakika içinde tarif ettiğim kapıya geldiler ve hoop kapı açıldı içeri girdiler. Bu bizim için resmen ütopik oldu. Hayır Oktoberfest için Münih'e gelip, Oktoberfest çadırına giremeseydim cidden üzülürdüm.
Ve Oktoberfest eğlencesi bizim için bu anda başlamış oldu. Ortam kelimenin tam anlamıyla yıkılıyordu. Tıklım tıklım, müzikler, eğlenceler ve danslar... Fırsatı olan birisi bence buraya mutlaka arkadaşlarıyla gelip tadını çıkartmalı.Bizde kendimizi Alman yerel şarkılarına kaptırdık. Klasik oktoberfest şarkıları ... "Ein Prosit,Ziggy Zaggy..." Oktoberfest dev bir çadır ve litrelerce bira tüketiliyormuş. Canlı orkestra takımı ise herkesi eğlendiriyor.
Oktoberfest'in bir özelliği de sosyalleşme ortamı sağlaması.. Bizde etrafımızdaki masalarla sohbet ettik ve çadır kapanana kadar durduk. Çadırın kapanma saatinde Savaş ve Can yanımıza geldiler ve onlarla tekrar sohbet ettik. Onlar bize Münih'in en ünlü gece kulübünün P1 olduğu ancak buraya normalde rezervasyonsuz girmenin mümkün olmadığını ama istersek kapıdaki arkadaşlarına bizi aldırabileceklerini söylediler. Ama 3 saat çadır sırası beklemek bizi zaten epey yormuştu ve otelin yolunu tuttuk.
3.GÜN:
Bugün artık aynı zamanda dönüş günümüz olduğu için otelden check out yaptık ancak sırt çantalarını otelde bıraktık. Taksiyle Münih'in meşhur parkı olan Englischer Garten'a doğru yol aldık. Englischer Garten oldukça büyük bir park. New York'taki Central Park ve Londra'da ki Hyde Park'tan daha büyükmüş. Biz Chinesischer Turm'dan şehir merkezine doğru yürüdük. Pazar sabahın erken saatleri olduğu için park çok sessiz sakindi. Normalde öğle saatlerinde Chinesischer Turm'un etrafındaki bira bahçesi full oluyormuş.
Sabah saatinde park oldukça serindi. Park uçsuz bucaksız yemyeşildi ve yurtdışında en sevdiğim özellik insanlar koşuyordu. Daha sonra Eisenbach tarafında yürüdük. Burada normalde insanlar sörf yapıyor. Ama erken saat olmasından mı kaynaklı veya sadece yılın belli dönemlerinde sörf yapıldığından mı bilmiyorum o sırada sörf yapan kimse yoktu. Englischer Garten'ı da biraz gördükten sonra Saray Bahçelerinde de gezdikten sonra tekrar Oktoberfest alanına gittik.
Tabi bugün sabahtan gittiğimiz için bir gün önce sıra beklediğimiz çadırlardan eser yoktu.
Yani yine kalabalıklık vardı ama içerisi tıkış tıkış değildi. Şöyle söyleyeyim sırf çadırları merak ettiğimizden dolayı elimizi kolumuzu sallaya sallaya 4-5 çadır gezdik.
Kalabalık Cumartesi akşam-geceyle kıyaslanamazdı bile..Oktoberfest Eylül'ün ortasında başlayıp, Ekim'in ilk haftasını içine alan 3 hafta süren bir festival. Bizim gittiğimiz haftasonu en kalabalık haftasonlarından birisiymiş çünkü İtalyan Haftasonu olarak nitelendiriliyormuş. O hafta en çok İtalyan turistler geliyormuş.
Ufak ama çok keyif veren ve arkadaşlarımla en eğlendiğim tatillerden birisi olan Oktoberfest-Münih gezisinin sonuna gelip otelin yolunu tuttuk. Çantalarımızı alıp havalimanının yolunu tuttuk. Havalimanında Dallmayr'da oturduk ama yediğimiz herşey kesinlikle başarısızdı. Ama size tavsiye Dallmayr'ın şehir içinde yer alan esas dükkanına uğramanız.
Bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için anca bu kadar yapabildik ama dolu dolu 2 gün geçirdik ve hepimize bu ufak tatil çok iyi geldi.
Darısı diğer tatillerimize olsun diyelim :) C U München :)
İki güne ne kadar çok şey sığdırmışsınız! :)
YanıtlaSilMuhteşem bir tatildi , çok özleyeceğim.Gökçecim tekrar çok teşekkür ederiz .Senin sayende ve rehberliğinde çok güzel bir münih- octoberfest gezisi yaptık.Sizinle herşey çok güzel dostlarım , darısı diğer gezilerimize.Yazı muhteşem olmuş, gidecek kişiler yaşadı valla , çok kolay olur işleri:))
YanıtlaSil👍 gokkytur is The best
YanıtlaSil