13 Ocak 2019 Pazar

ESSEN - KÖLN - DÜSSELDORF

Hannelore Zura Anısına-

Öncelikle belirtmek isterim ki, bu yazı sırf turistik bir yazı değil. Ama buradan da şayet Essen -Köln ve Düsseldorf'ta az zamanınız varsa gezilecek ve görülecek yerleri  çıkartmak mümkün …


2018 bitmeden başka bir yurtdışı planı yokken, 2 günde olan bir planla kendimi eskiden yaşadığım yer Essen’de buldum. 

Hannelore Zura:

Tabi neden Essen’e gittim biraz bunu anlatayım ve bu yazıda böylece  biraz ben-annem ve Zura ailesi için hatıra olsun. Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir Frau Hannelore Zura benim hayatımda önemli bir yere sahip, kendisi benim çocukluğumun bir parçası diyebilirim. Daha önce de kendisini pek çok kez ziyaret etmiştim hatta bloga da kendisiyle olan fotoğraflarımı koymuştum. Kendisiyle ben 9 yaşındayken tanışmıştık ve irtibatımızı tam 25 senedir asla koparmadık. Almanya’da  yaşadığımız dönemde komşumuzdu ve benim Alman Anneannem olur musunla başlayan dostluğumuz  buralara kadar geldi. Kendisi gerçekten  bizim ailemizin bir ferdi gibiydi. Aradan geçen 25 seneye o kadar çok anı sığdırdık ki, tabiî ki onları tek tek buraya yazacak değilim. Biz Türkiye’ye dönünce de asla irtibatımızı koparmadık, bir keresinde Atina’da buluştuk, bir keresinde İstanbul’da buluştuk , 2 kere de Ankara’ya  ve en son  düğünüm için Ankara’ya geldi. 


2017 senesinde çekirdek aile olarak ilk yurtdışı tatilimizi Paris-Brüksel ve Brügge için yaptığımızda da kızı Renate Kaan ve Arhan’ı görmek için Brüksel’e geldi. Onlarla geçirdiğim her an o kadar farklı ve özeldi ki ….


Hannelore’yle senelerce mektuplaştık, telefonlaştık ve her  fırsatımızda da mutlaka görüştük. Geçen süre zarfında her Almanya’ya gittiğimde bir saat görmek uğruna bile Frau Zura’yı mutlaka görmeye gittim. Bundan 6 sene önce Köln’de gezdikten sonra  akşam saat  20.00 civarı Essen’e Frau Zurayı’görmeye gittim ve sabaha kadar beni evinde misafir etti. Sabah 5 civarında ise  onla vedalaştıktan sonra  Paris treni için evden çıktım.


Kendisiyle en son görüşmemiz ise  2014 Aralık ayında oldu. Artık fiziki olarak zorlandığı için huzurevinde kalıyordu. Ama ordaki huzurevi daha ziyade bir otel gibiydi, lobide kahve içtiğimizde diğer yaşlıları görünce şaşırmıştım. Herkes o kadar kokoş ve bakımlıydı ki… Hatta Frau Zura’da  o zaman 90 Yaşında olmasına rağmen benle kahve içmeye inmeden önce beni seneler sonra göreceği için heyecanlanmış  ve oradaki bakıcısına makyaj yaptırmıştı :)



Birlikte son yemeğimiz

  

Birlikte son selfiemiz: 

 
Neyse gelelim konuya  12 Kasım 2018 Pazartesi sabahı uyanınca cep telefonuma bakınca Renate’den gelen e-maili gördüm  gelen mailde Frau Zura’nın vefat haberini öğrenmiş oldum. Kendisi bir gün önce vefat etmişti. O an gözümden istemsizce birkaç damla yaş süzüldü…


O gün cenazeye gitmek niyeyse hiç aklıma  gelmedi… İş arkadaşım cenazeye gidip-gitmeyeceğimi sorunca aklımdan gidemem diye düşündüm.  3 senelik vizem senenin başında bitmişti ve yeni vize almamıştım. 


Ertesi sabah işe giderken ne olur ne olmaz diye pasaportumu yanıma aldım. Hemen Hannelore’nin kızı Renate ve oğlu Rainer’le mailleştim. Kendileri cenazenin 19 Kasım tarihinde olacağını söyledi. Bu durumda cenazeye yetişebilmem için benim en geç Cuma günü elimde vizenin olması gerekiyordu haftasonu Almanya’ya uçabilmek için. Ee bu da biraz imkânsız ve mucizevi bir durumdu. Salı öğlene doğru işyerimden gerekli izini alınca   vize almak için IDATA Randevu merkezini aradım ve aynı gün öğleden sonra saat 15.30’a randevu aldım.
 

Rainer’den cenaze için davet mektubunu e-mail olarak bana iletmesini rica ettim, o sırada işyerinden gerekli izin belgelerini, hesap ekstresi gibi vize için gerekli tüm detaylı evrakları ayarladım ve başvuru formunu doldurdum.  Saat 15 civarı IDATA’ya gittiğimde ekstra ücret karşılığında fotoğraf ve sigorta hizmetinden yararlandım. 


Bu sırada da başvuru evraklarımın en önüne Almanca olarak 2 gün içerisinde Almanya için vize istediğimi belirtir mektup yazdım. Görevliye 2 gün içerisinde vizenin çıkması gerektiğini aksi takdirde  cenazeye katılamayacağım için vizenin de bir anlamı olmayacağını ifade ettim. Kapının girişinde de vize için en az 15 işgünü beklenmesi gerektiği yazıyordu. Görevli kadın 2 gün içinde vizenin çıkamayacağını belirtti bende kısmet diyerek ayrıldım. 


Önemli olan ertesi gün elçilikteki vize görevlisinin önüne benim pasaportumun gitmesiydi, giderse bana vize vereceklerine inanıyordum. Çarşamda sabahı pasaportun elçiliğe gönderildiğine dair bilgilendirme mesajı geldi. Perşembe öğlene doğru ise elçilikten pasaportumun çıktığı ve vize merkezine gönderildiği bilgisi geldi. Artık vizemin çıktığına inanmıştım. Akşama doğru vize merkezine gittiğimde vizem önümde hazırdı.

Vizem hazırdı ama henüz hiç plan yapmamıştım ne uçak, ne oteli ayarlamamıştım. İşin komik tarafı vizeye başvururken aileme bahsetmemiştim. Annem ise Almanya’dan döndükten sonra yani en son 25 sene önce Almanya’yı görmüştü. İçimden hadi dedim ikimize de değişiklik olsun ve annemi arayıp vizenin çıktığını  ve ertesi gün için  planı olup-olmadığını sordum. Annemde niye soruyorsun deyince peki o zaman hazırlan yarın akşam Almanya’ya gidiyoruz dedim. 
( Kendisinin yeşil pasaportu olduğu için vize problemi de olmaması çok iyi :D )


Perşembe gecesi çocukları uyuttuktan sonra sabaha kadar uçak ve otel ayarlamaya çalıştım. Son gün uçak bileti bakınca en son Ukrayna aktarmalı Almanya seferlerine bile bakıyordum . Hatta ciddi ciddi Kiev aktarmalı Düsseldorf uçak biletlerine bakıyordum. Artık sabah 5’e doğru Pegasus’un Ankara’dan direkt Köln’e uçan uçağını fark ettim ve ona 2 tane bilet aldım. Cuma gecesi 22.00’de Esenboğa’dan kalkan uçak  yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra gece yarısı Köln’e vardı. Köln civarına gitmek için bu uçak gerçekten de iyi böylece gün kaybı da yaşamamış olursunuz. Köln –Bonn Havalimanından S Bahn’a bindiğinizde yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra kendinizi Köln Hauptbahnhof yani Tren Garında buluyorsunuz. Ben geceyarısı zor olmasın diye  şöyle bir plan kurdum kafamda. İlk gece Essen’e geçmekle uğraşmayıp Köln’de kalmak, ertesi gün Köln’de gezmek akşama doğru Essen’e gitmek , Pazar-Pazartesi Essen’de kalıp, Salı Düsseldorf’tan  Pegasus’un 17.15 uçağıyla direkt Ankara uçağıyla Ankara’ya uçmak …


CUMARTESİ: 


Saat gece 2 civarı Köln Tren Garı’na gelince  gece vakti uğraşmayalım diye  Tren Garı’nın ve Kölner Dom’un tam karşısında yer alan Wyndham Otel’de  kaldık.


Otel konum açısından çok iyi Köln'e gidenlere tavsiye ederim.


Kölner Dom:




Almanya’da niyeyse Tren Garlarını çok seviyorum. Sabah biraz geç kalktıktan ve valizleri valiz odasına teslim ettikten sonra tren garında sevdiğim cafede bir şeyler atıştırdım. Kölner Dom’a vardığımızda hava soğuk ama güneşli ve pırıl pırıldı. O an Almanya’da olduğum ve annemle anılarımı yad ettiğim için oldukça mutlu oldum. 



Annemle Kölner Dom’da ve alışveriş caddesinde tur attıktan sonra sıra Almanya’da en sevdiğim pastane olan Cafe Reichard’a gelmişti. Köln’de yaşayan kuzenimle mesajlaşıp kahve içmek için Cafe Reichard’ta kendisiyle mesajlaştık. Köln’e giden herkese kesinlikle bu cafeyi tavsiye ediyorum. Kahveleriyle ve buraya yazmakla anlatamayacağım leziz pastalarıyla burası benim için efsane mekanlardan birisi… 




 

Mert-Pınar-Annem ve Ben :D

 


 

Sırtınıza Kölner Dom’a verdiğinizde tam sol çaprazınızda burayı göreceksiniz. Giden herkes burada benim yerime kahve içip, bir pasta yesin lütfen :)
 

Bu cafeye gidenler daha sonra tuvalete de mutlaka gitsinler. Şeffaf kapılarıyla hayatımda gördüğüm en değişik tuvaletlerden birisine sahip…

Bu da çektiğim ufak bir kesit gördüğünüz gibi kapılar şeffaf ve kapı kapalı...



Burada vakit geçirdikten sonra kuzenim Mert tren saatine kadar gezelim dedi ve bizi kolonyanın merkezi olan NO:4711 Binasına götürdü. Köln zaten Cologne- Kolonya anlamına geliyor ve Kölnische Wasser yani Kolonyası ile meşhur. 4711 ise binanın kapı numarası ve dünyada böylece nam salmış. Buradan hediyelik kolonya alabileceğiniz gibi kolonyanın tarihçesini de öğrenebilirsiniz. Ortadaki çeşmeden de sürekli olarak kolonya akıyor.





Daha sonra ise Altstadt tarafında gezindik ve ordan Fischmarkt’a geldik. Altstadt kısmı Arnavut kaldırımlarıyla ve tarihi binalarla çevrili bu kısma cidden bayıldım. Fischmarkt (Balıkpazarı) ise hemen Ren nehri kenarında yer alan rengarenk binalarıyla turistik bir fotoğraf noktası, ortasında tarihi bir çeşme bulunuyor. 






Früh isimli mekan ise Köln’ün en ünlü mekanlarından birisi ve tipik bir Alman birahanesi.  Köln’ün Kölsch isimli birası meşhurmuş  ve aynı zamanda Köln mutfağını deneyebilirsiniz.. Mekanın önünde de 7 cüceler gibi bir heykel var. Kuzenimin anlattığına göre rivayete göre birahanenin altında seneler önce bu cüceler bira yapıyormuş. 



 
Daha sonra otelden valizimizi alıp Essen treni için tekrar Köln Tren Garı’na gittik. ICE’yle Köln Essen arası yaklaşık 45 dakika sürüyor. Essen için yine bence Essen’in konum olarak en iyi oteli olan  (gerek alışveriş caddesinin hemen başında yer alması ve tren garının karşısında olması sebebiyle) Novum Select Hotel Handelshof .. Senelerin Mövenpick Oteli el değiştirip , NovumSelect Hotel Handelshof olmuş… Burada da 3 gece kaldık. 



Eşyaları yerleştirdikten sonra Renate bizi almaya otelin lobisine geldi ve o an duygusal anlar başladı… Renate bizi Rüttenscheid’da Yunan Lokantası olan Odyssia ‘ya getirdi. 


Buranın yemekleri cidden enfesti Rainer hepimize bir sürü yemek siparişi verdi. Rainer ve annem tam 25 sene sonra karşılaşmış oldular. Yemekte ben annem, Renate, Rainer, Rainer’in eşi Ute ve çocukları Greta vardı. Greta 9 yaşında çok tatlı bir kız. Almanya’da kaldığımız süre boyunca Renate-Rainer –Ute ve Greta bizimle çok ilgilendiler. Hani Alman’la soğuktur biz Türkler misafirperveriz denir ya, resmen bu tezi çürüttüler. Ute’yle bende bir önceki gelişimde 1 saat tanışmıştık bu sefer çok vakit geçirmiş olduk. Restaurant kapanana kadar oldukça koyu sohbet döndü ve duygusal anlar geçirdik. 

Rainer –Renate ve Ute cenaze için Türkiye’den geldiğimize inanamıyorlardı. Ute’yi en çok şaşırtan şey ise 25 sene önce ben çocukken tanışıp dostluğumuzun seneler boyu sürmüş olmasıydı.


PAZAR:

Pazar sabahı Renate bizi alıp evine götürdü ve bize oldukça mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı. 

 Evinde baya vakit geçirdikten sonra sıra anıları yad etmeye gelmişti. Babamın 25 sene önce çalıştığı ve şu anda Başkonsolosluğun birkaç sene önce başka yere taşınmış olması sebebiyle boş olan Başkonsolosluk binasını ziyarete gittik ve fotoğraf çektik. Burdan sonra sıra evimize gelmişti. 25 sene önce yaşadığımız yere gittik ( tabiî ki bahçesine baya vakit geçirdik ve bol bol fotoğraf çektik. Annemle 25 sene önce yaşadığımız yerlerde olmak o kadar iyi geldi ve benim için bu anılar o kadar değerli ki.. Frau Zura’dan kalan hatıraları ve benim ona ta 20 sene önce yazdığım mektupları bize Frau Zura sakladığı için kızı Renate onları bana hediye etti. 

Buradan sonra sıra Baldeneysee’ye geldi. Baldeneysee Essen’de adeta bir huzur yer.. Göl kenarında yürüyüş yapabilir, paten kayabilir, yelkenliye binebilir veya kürek sporunu yapabilirsiniz. Göl kenarında güzel cafeler ve restaurantlarda mevcut. Bizde Südtiroler Stuben
 'de enfes Alman pastalarına gömüldük. 



Baldeneysee’de vakit geçirdikten sonra ise Ute 5 çayına davet ettiğinden evlerine gittik ve burada da  bizi çok güzel ağırladılar. Burada da enfes Alman pastaları karşıladı ve duygusal konuşmalarımız burada da devam etti. Annem Almanca bilmediğinden dolayı sürekli tercüme yapmaya çalışmak cidden efor gerektiriyor.  Bize çok güzel hediyeler hazırlamışlardı.


 Bir maşallahınızı alırız :) 

 


Noel zamanı Avrrpa'da noel pazarında olmayı severim ama noel pazarları bildiğiniz üzere hep Aralık ayında kurulur. Şansımıza Essen’de Noel Pazarı gittiğimiz günden bir gün önce kurulmuştu. Bir önceki akşam Rainer ve ailesiyle sözleştiğimiz gibi Pazar gecesi Renate –Rainer ve ailesiyle birlikte Essen Noel Pazarında buluştuk. Greta çok istediği için Noel zamanı kurulan Dev Dönme Dolaba bindik hepimiz. O gece hava çok soğuktu ve dönme dolapta artık donacağımızı hissettim. Artık hepimiz anneme gülüyorduk annem çok sarılıp sarmalanmıştı. Daha sonra hep birlikte noel pazarını gezdik. Noel Pazarı geçen senelerde de olduğu gibi Kennedyplatz’a kurulmuştu. 



Noel pazarı bir gün önce kurulduğu ve Pazar gecesi olduğu için oldukça kalabalıktı. Bir taraftan Alman tatlıları, bir taraftan tarçın kokusu, diğer taraftan kavrulmuş bademlerin kokusu pazarı sarmıştı. Ufak kulübelerde alışveriş yapabilir ve atlı karıncaya binip, çocukluğunuzu yaşayabilirsiniz.Donsak ta bu atmosferde olmak çok güzeldi ve  hep birlikte bir şeyler atıştırdık. Daha sonra Rainer’la ertesi gün cenazede buluşmak üzere ayrıldık. 

 

 





Her ne kadar tüm gün Renate’ye  bizimle ilgilenmek zorunda olmadığını , bizim cenaze için geldiğimizi, gezmek istesek kendimizin gezebileceği belirtsem de Renate bizimle olmaktan zevk aldığını ve annesinin bizi bir araya getirdiğini  nnesinin bizi izlediğini belirterek bizimle vakit geçirmek istediğini belirtti ve her gün sabahtan geç saatlere kadar bizimle birlikte oldu. Noel Pazarından sonra donmamak için hadi gel bir çay içelim dedi ve Kennedyplatz’da yer alan ve daha önce yurtdışında farklı şehirlerde konakladığım Motel One Essen’in https://www.motel-one.com/en/hotels/essen/ lobisine davet etti. Burada da sohbet ettikten sonra  otele döndük. 






PAZARTESİ: 

Cenaze Merasimi:
 

Bugün Frau Zura’nın cenazesinin olacağı gündü. Sabah erken saatlerde Renate bizi gelip otelden aldı ve mezarlığın ön tarafından bulunan cenaze merasimin düzenleneceği yere geldik. Rainer ve Renate cenaze törenini çok kalabalık tutmak istememişler. Kilise gibi daha küçük bir ibadethane de önce rahip ölüm hakkında konuşmalar yaptı ve daha sonra Frau Zura’yı tanıyan aynı zamanda belli dönem bakıcılığını da yapmış olan rahip geldi ve Frau Zura hakkında konuşmalar yaptı. Daha sonra cenazeye katılanlar  ilahi söylediler ve kilise korosu şarkılar söyledi. Daha önce bir yabancının cenazesine katılmadığım için açıkçası pek fikrim yoktu. Frau Zura’da tabut içerisinde en önce çiçeklerle süslenmiş sahnede duruyordu. Kızına sordum Frau Zura tabuta konmadan önce makyaj yapılmış, sevdiği kıyafetleri giydirilmiş  ve mesela benim seneler önce ona hediye ettiğim nazar boncuğu da tabuta konmuş.

Kilise faslı bittikten sonra kapı açıldı ve 4 tane fötr şapkalı ve fraklı adam tabutu alıp cenaze arabasına yüklediler. Bizde yürüyerek onları takip ettik. Frau Zura’nın mezarı yaklaşık olarak 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Kilisenin arka tarafı zaten mezarlık. Frau Zura’da Siepenfriedhof’a defnedildi. Mezar başına da gelince rahip incilden bazı kısımları okudu ve kutsal saydıkları su dan mezarlığa doğru fırlattı o sırada tabut içeri konulmuştu. Frau Zura tabutla birlikte defnedildi. Almanya’da kişi öldükten sonra 10 gün içerisinde gömülüyormuş, 10 güne kadar bekletme hakları varmış. Frau Zura’da 10.gün defnedildi. Zaten 10.gün olmasaymış benim cenazeye gelmem imkânsız olurdu çünkü vize asla yetişemezdi. Bazıları da defnedilmek yerine yakılmayı tercih ediyormuş.





Defnedildikten sonra sırayla herkes tabutun başında Frau Zura’yla vedalaştık. Tören bittikten sonra Rainer törene katılan herkesi  mezarlığa yakın bir otel olan Hotel Franz’a davet etti. Burada yemek ayarlanmıştı. Cenaze yemeğinde ne vardı dersek: Öncelikle sebze çorbası içtik sonra ortaya karışık bir sürü sandviç ve atıştırmalık kanepeler getirmişlerdi onları da yedikten sonra, sıra Alman pastaları ve kahvelerine gelmiştir. Cenaze yemeğinde 25 senedir görmediğim bir arkadaşıma da denk gelip sohbet ettik.





Yemekten sonra Renate inatla hala bizi gezdirmek istediğini söylüyordu, ben de inatla eve gidip dinlenmesini söylüyordum. O da bize çok alıştığını zaten biz gittikten sonra evinin sessizleşeceğini söyleyip duruyordu. Essen’den ayrılmadan önce görmek veya yapmak-istediğim bir şey olup-olmadığını soruyordu.

Zeche Zollverein: 

Essen seneler evvel kömür  ve maden ocaklarıyla meşhurmuş hatta buralarda pek çok Türk işçi de çalışırmış. Almanya’nın en önemli maden ocaklarından birisi olan Zeche Zollverein https://www.zollverein.de/  2001’den bu yana UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası’na alınan eski bir maden ocağıdır. Biz Almanya’da yaşarken burası henüz kültürel kompleks haline dönüşmemişti. 

Maden kuyuları ve tesisleri merkez kok kömürü işletme tesisi, kömür stokları ve işçi yerleşkeleriyle 19. Ve 20. Yüzyıllarda kömürle çalışan endüstrinin en güzel örneklerinden olup, kömür ve çelik endüstrisinin gerek sosyo-ekonomik, gerekse estetik açılardan belirleyici olduğu bölgedeki kültürel dönüşümün en iyi sembolü olarak nitelendirilmektedir. Zollverein, 1950’li yılların sonlarına kadar Avrupa’nın en büyük kömür madeni sıfatını taşımıştır. Şu anda ise devasa kültürel kompleksi içerisinde barındırmaktadır. İçinde madenleri gezebilir, hikayesini dinleyebilir ve yukarısında yer alan  meşhur restaurantta yemek yiyebilirsiniz. Burası kültürel açıdan Essen’in turistik bir yeri olup, gelenlere tavsiye ederim. 







Zollverein sonrası ise alışveriş caddesi olan Kettwiger Strasse’de tekrar Rainer ve Greta ile buluştuk. Greta Kaan ve Arhan’a hediye almıştı , daha sonra Greta ile yaz tatilinde Türkiye’de buluşmak üzere vedalaştık.
 
Artık akşam olmuştu ve Renate-Ben ve annem noel pazarında son turumuzu attık ve mağazalara bakındık.










Bu akşam canım pizza istediğinden dolayı Essen Merkez’de yer alan Capobianco isimli İtalyan restauntına gittik. Buraya seneler önce de geldiğimi hatırlıyorum. Kalitesini bozmadan aynı lezzetiyle pizzaları sizi bekliyor.  



SALI:

Bugün Essen’le vedalaşıp, tekrar evimize dönüş günüydü. Bir şehirden ayrılırken niyeyse bir hüzün kaplıyor içimi. Acaba ileride tekrar orayı görmek nasip olur mu diye düşünürüm. Ama annemle birlikte Essen’e 25 sene sonra gelmek ve Frau Zura’nın cenazesine katılmak cidden farklı bir duygu oldu benim için.

Sabahtan Renate ile buluşup yine ICE’yle Düsseldorf Hauptbahnhof’a doğru yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuk yaptık. Valizlerimiz çok büyük olduğu için rahatça  gezebilmek adına valizlerimizi tren garındaki dolaplara kilitledik.

Düsseldorf Hauptbahnhof’tan çıkınca hemen arkasındaki tramvayla sizi KÖ yani Königsallee’ye götürüyor. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi burası ünlü markaların bulunduğu lüks bir cadde- alışveriş caddesi. Zaten etraftaki arabaları görünce lüks bir yerde olduğunuzu anlamak pek zor olmasa gerek :D Ortasından akan nehir ise caddeye ayrı bir hava katıyor. 

 

  Düsseldorf’ta sınırlı vaktim varsa her seferinde   Königsallee’de bir tur atar daha sonra Altstadt kısmında tur atıp Ren nehri kenarını da (Rheinufer) gördüysem  Düsseldorf turumu tamamladım demektir.  Düsseldorf'la da vedalaşmadan önce KÖ'de yer alan ve caddeye hakim olan Leysieffer Cafe'ye gidip son kez Alman pastalarının ve kahvelerinin tadına baktım.









 

Bu seferde aynı sıralamayı yaptım ve Düsseldorf Hauptbahnhof’ta Renate ile vedalaşıp annemle havalimanına doğru yol aldık.


------Hiç planda yokken ve tesadüf eseri vizemin hemen çıkmasının neticesinde annemle birlikte 25 sene sonra yaşadığımız yerleri görüp, hissetmek anlatılamayacak kadar güzel duygu. 25 sene sonra bile Frau Zura’nın bizi  kendi ailesiyle bir araya getirmiş olması da onun özel bir insan olmasından kaynaklanıyor…

Bu seferlik bu kadar ... Şimdilik diğer bir geziye kadar Bye Bye ...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder