Hannelore Zura Anısına-
Öncelikle belirtmek isterim ki,
bu yazı sırf turistik bir yazı değil. Ama buradan da şayet Essen -Köln ve Düsseldorf'ta az zamanınız varsa gezilecek ve görülecek
yerleri çıkartmak mümkün …
2018 bitmeden başka bir yurtdışı
planı yokken, 2 günde olan bir planla kendimi eskiden yaşadığım yer Essen’de
buldum.
Hannelore Zura:
Tabi neden Essen’e gittim biraz bunu
anlatayım ve bu yazıda böylece biraz ben-annem ve Zura ailesi için hatıra olsun. Daha
önceki yazılarımı okuyanlar bilir Frau Hannelore Zura benim hayatımda önemli
bir yere sahip, kendisi benim çocukluğumun bir parçası diyebilirim. Daha önce
de kendisini pek çok kez ziyaret etmiştim hatta bloga da kendisiyle olan
fotoğraflarımı koymuştum. Kendisiyle ben 9 yaşındayken tanışmıştık ve
irtibatımızı tam 25 senedir asla koparmadık. Almanya’da yaşadığımız dönemde komşumuzdu ve benim Alman
Anneannem olur musunla başlayan dostluğumuz buralara kadar geldi. Kendisi
gerçekten bizim ailemizin bir ferdi gibiydi. Aradan geçen 25 seneye o kadar çok anı
sığdırdık ki, tabiî ki onları tek tek buraya yazacak değilim. Biz Türkiye’ye
dönünce de asla irtibatımızı koparmadık, bir keresinde Atina’da buluştuk, bir
keresinde İstanbul’da buluştuk , 2 kere de Ankara’ya ve en son
düğünüm için Ankara’ya geldi.
2017 senesinde çekirdek aile
olarak ilk yurtdışı tatilimizi Paris-Brüksel ve Brügge için yaptığımızda da
kızı Renate Kaan ve Arhan’ı görmek için Brüksel’e
geldi. Onlarla geçirdiğim her an o kadar farklı ve özeldi ki ….
Hannelore’yle senelerce
mektuplaştık, telefonlaştık ve her
fırsatımızda da mutlaka görüştük. Geçen süre zarfında her Almanya’ya
gittiğimde bir saat görmek uğruna bile Frau Zura’yı mutlaka görmeye gittim.
Bundan 6 sene önce Köln’de gezdikten sonra
akşam saat 20.00 civarı Essen’e
Frau Zurayı’görmeye gittim ve sabaha kadar beni evinde misafir etti. Sabah 5
civarında ise onla vedalaştıktan
sonra Paris treni için evden çıktım.
Kendisiyle en son görüşmemiz
ise 2014 Aralık ayında oldu. Artık
fiziki olarak zorlandığı için huzurevinde kalıyordu. Ama ordaki huzurevi daha
ziyade bir otel gibiydi, lobide kahve içtiğimizde diğer yaşlıları görünce
şaşırmıştım. Herkes o kadar kokoş ve bakımlıydı ki… Hatta Frau Zura’da o zaman 90 Yaşında olmasına rağmen benle
kahve içmeye inmeden önce beni seneler sonra göreceği için heyecanlanmış ve oradaki bakıcısına makyaj yaptırmıştı :)
Birlikte son yemeğimiz
Birlikte son selfiemiz:
O gün cenazeye gitmek niyeyse hiç
aklıma gelmedi… İş arkadaşım cenazeye gidip-gitmeyeceğimi sorunca aklımdan gidemem diye düşündüm. 3
senelik vizem senenin başında bitmişti ve yeni vize almamıştım.
Ertesi sabah işe giderken ne olur
ne olmaz diye pasaportumu yanıma aldım. Hemen Hannelore’nin kızı Renate ve oğlu
Rainer’le mailleştim. Kendileri cenazenin 19 Kasım tarihinde olacağını söyledi.
Bu durumda cenazeye yetişebilmem için benim en geç Cuma günü elimde vizenin
olması gerekiyordu haftasonu Almanya’ya uçabilmek için. Ee bu da biraz imkânsız
ve mucizevi bir durumdu. Salı öğlene doğru işyerimden gerekli izini alınca vize almak için IDATA Randevu merkezini
aradım ve aynı gün öğleden sonra saat 15.30’a randevu aldım.
Rainer’den cenaze için davet
mektubunu e-mail olarak bana iletmesini rica ettim, o sırada işyerinden gerekli
izin belgelerini, hesap ekstresi gibi vize için gerekli tüm detaylı evrakları
ayarladım ve başvuru formunu doldurdum.
Saat 15 civarı IDATA’ya gittiğimde ekstra ücret karşılığında fotoğraf ve
sigorta hizmetinden yararlandım.
Bu sırada da başvuru evraklarımın
en önüne Almanca olarak 2 gün içerisinde Almanya için vize istediğimi belirtir
mektup yazdım. Görevliye 2 gün içerisinde vizenin çıkması gerektiğini aksi
takdirde cenazeye katılamayacağım için
vizenin de bir anlamı olmayacağını ifade ettim. Kapının girişinde de vize için
en az 15 işgünü beklenmesi gerektiği yazıyordu. Görevli kadın 2 gün içinde
vizenin çıkamayacağını belirtti bende kısmet diyerek ayrıldım.
Önemli olan ertesi gün
elçilikteki vize görevlisinin önüne benim pasaportumun gitmesiydi, giderse bana
vize vereceklerine inanıyordum. Çarşamda sabahı pasaportun elçiliğe
gönderildiğine dair bilgilendirme mesajı geldi. Perşembe öğlene doğru ise
elçilikten pasaportumun çıktığı ve vize merkezine gönderildiği bilgisi geldi.
Artık vizemin çıktığına inanmıştım. Akşama doğru vize merkezine gittiğimde
vizem önümde hazırdı.
Vizem hazırdı ama henüz hiç plan
yapmamıştım ne uçak, ne oteli ayarlamamıştım. İşin komik tarafı vizeye
başvururken aileme bahsetmemiştim. Annem ise Almanya’dan döndükten sonra yani
en son 25 sene önce Almanya’yı görmüştü. İçimden hadi dedim ikimize de
değişiklik olsun ve annemi arayıp vizenin çıktığını ve ertesi gün için planı olup-olmadığını sordum. Annemde niye
soruyorsun deyince peki o zaman hazırlan yarın akşam Almanya’ya gidiyoruz
dedim.
( Kendisinin yeşil pasaportu olduğu için vize problemi de olmaması çok
iyi :D )
Perşembe gecesi çocukları
uyuttuktan sonra sabaha kadar uçak ve otel ayarlamaya çalıştım. Son gün uçak
bileti bakınca en son Ukrayna aktarmalı Almanya seferlerine bile bakıyordum .
Hatta ciddi ciddi Kiev aktarmalı Düsseldorf uçak biletlerine bakıyordum. Artık
sabah 5’e doğru Pegasus’un Ankara’dan direkt Köln’e uçan uçağını fark ettim ve
ona 2 tane bilet aldım. Cuma gecesi 22.00’de Esenboğa’dan kalkan uçak yaklaşık 3 saatlik yolculuktan sonra gece
yarısı Köln’e vardı. Köln civarına gitmek için bu uçak gerçekten de iyi böylece
gün kaybı da yaşamamış olursunuz. Köln –Bonn Havalimanından S Bahn’a
bindiğinizde yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra kendinizi Köln
Hauptbahnhof yani Tren Garında buluyorsunuz. Ben geceyarısı zor olmasın
diye şöyle bir plan kurdum kafamda. İlk
gece Essen’e geçmekle uğraşmayıp Köln’de kalmak, ertesi gün Köln’de gezmek
akşama doğru Essen’e gitmek , Pazar-Pazartesi Essen’de kalıp, Salı
Düsseldorf’tan Pegasus’un 17.15 uçağıyla
direkt Ankara uçağıyla Ankara’ya uçmak …
CUMARTESİ:
Saat gece 2 civarı Köln Tren
Garı’na gelince gece vakti uğraşmayalım
diye Tren Garı’nın ve Kölner Dom’un tam
karşısında yer alan Wyndham Otel’de kaldık.
Almanya’da niyeyse Tren Garlarını
çok seviyorum. Sabah biraz geç kalktıktan ve valizleri valiz odasına teslim
ettikten sonra tren garında sevdiğim cafede bir şeyler atıştırdım. Kölner Dom’a
vardığımızda hava soğuk ama
güneşli ve pırıl pırıldı. O an Almanya’da olduğum ve annemle anılarımı yad
ettiğim için oldukça mutlu oldum.
Annemle Kölner Dom’da ve alışveriş caddesinde tur attıktan sonra sıra Almanya’da en sevdiğim pastane olan Cafe Reichard’a gelmişti. Köln’de yaşayan kuzenimle mesajlaşıp kahve içmek için Cafe Reichard’ta kendisiyle mesajlaştık. Köln’e giden herkese kesinlikle bu cafeyi tavsiye ediyorum. Kahveleriyle ve buraya yazmakla anlatamayacağım leziz pastalarıyla burası benim için efsane mekanlardan birisi…
Annemle Kölner Dom’da ve alışveriş caddesinde tur attıktan sonra sıra Almanya’da en sevdiğim pastane olan Cafe Reichard’a gelmişti. Köln’de yaşayan kuzenimle mesajlaşıp kahve içmek için Cafe Reichard’ta kendisiyle mesajlaştık. Köln’e giden herkese kesinlikle bu cafeyi tavsiye ediyorum. Kahveleriyle ve buraya yazmakla anlatamayacağım leziz pastalarıyla burası benim için efsane mekanlardan birisi…
Mert-Pınar-Annem ve Ben :D
Bu cafeye gidenler daha sonra
tuvalete de mutlaka gitsinler. Şeffaf kapılarıyla hayatımda gördüğüm en değişik
tuvaletlerden birisine sahip…
Bu da çektiğim ufak bir kesit gördüğünüz gibi kapılar şeffaf ve kapı kapalı...
Burada vakit geçirdikten sonra
kuzenim Mert tren saatine kadar gezelim dedi ve bizi kolonyanın merkezi olan
NO:4711 Binasına götürdü. Köln zaten Cologne- Kolonya anlamına geliyor ve
Kölnische Wasser yani Kolonyası ile meşhur. 4711 ise binanın kapı numarası ve
dünyada böylece nam salmış. Buradan hediyelik kolonya alabileceğiniz gibi kolonyanın tarihçesini de öğrenebilirsiniz. Ortadaki çeşmeden de sürekli olarak kolonya akıyor.
Daha sonra ise Altstadt tarafında
gezindik ve ordan Fischmarkt’a geldik. Altstadt kısmı Arnavut kaldırımlarıyla
ve tarihi binalarla çevrili bu kısma cidden bayıldım. Fischmarkt (Balıkpazarı)
ise hemen Ren nehri kenarında yer alan rengarenk binalarıyla turistik bir
fotoğraf noktası, ortasında tarihi bir çeşme bulunuyor.
Früh isimli mekan ise Köln’ün en
ünlü mekanlarından birisi ve tipik bir Alman birahanesi. Köln’ün Kölsch isimli birası meşhurmuş ve aynı zamanda Köln mutfağını
deneyebilirsiniz.. Mekanın önünde de 7 cüceler gibi bir heykel var. Kuzenimin
anlattığına göre rivayete göre birahanenin altında seneler önce bu cüceler bira
yapıyormuş.
Daha sonra otelden valizimizi
alıp Essen treni için tekrar Köln Tren Garı’na gittik. ICE’yle Köln Essen arası
yaklaşık 45 dakika sürüyor. Essen için yine bence Essen’in konum olarak en iyi
oteli olan (gerek alışveriş caddesinin
hemen başında yer alması ve tren garının karşısında olması sebebiyle) Novum
Select Hotel Handelshof .. Senelerin Mövenpick Oteli el değiştirip , NovumSelect Hotel Handelshof olmuş… Burada da 3 gece kaldık.
Eşyaları yerleştirdikten sonra
Renate bizi almaya otelin lobisine geldi ve o an duygusal anlar başladı… Renate
bizi Rüttenscheid’da Yunan Lokantası olan Odyssia ‘ya getirdi.
Buranın yemekleri cidden enfesti
Rainer hepimize bir sürü yemek siparişi verdi. Rainer ve annem tam 25 sene sonra
karşılaşmış oldular. Yemekte ben annem, Renate, Rainer, Rainer’in eşi Ute ve
çocukları Greta vardı. Greta 9 yaşında çok tatlı bir kız. Almanya’da kaldığımız
süre boyunca Renate-Rainer –Ute ve Greta bizimle çok ilgilendiler. Hani
Alman’la soğuktur biz Türkler misafirperveriz denir ya, resmen bu tezi
çürüttüler. Ute’yle bende bir önceki gelişimde 1 saat tanışmıştık bu sefer çok
vakit geçirmiş olduk. Restaurant kapanana kadar oldukça koyu sohbet döndü ve
duygusal anlar geçirdik.
Rainer –Renate ve Ute cenaze için
Türkiye’den geldiğimize inanamıyorlardı. Ute’yi en çok şaşırtan şey ise 25 sene
önce ben çocukken tanışıp dostluğumuzun seneler boyu sürmüş olmasıydı.
PAZAR:
Pazar sabahı Renate bizi alıp
evine götürdü ve bize oldukça mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı.
Evinde baya vakit geçirdikten sonra sıra anıları yad etmeye gelmişti. Babamın 25 sene önce çalıştığı ve şu anda Başkonsolosluğun birkaç sene önce başka yere taşınmış olması sebebiyle boş olan Başkonsolosluk binasını ziyarete gittik ve fotoğraf çektik. Burdan sonra sıra evimize gelmişti. 25 sene önce yaşadığımız yere gittik ( tabiî ki bahçesine baya vakit geçirdik ve bol bol fotoğraf çektik. Annemle 25 sene önce yaşadığımız yerlerde olmak o kadar iyi geldi ve benim için bu anılar o kadar değerli ki.. Frau Zura’dan kalan hatıraları ve benim ona ta 20 sene önce yazdığım mektupları bize Frau Zura sakladığı için kızı Renate onları bana hediye etti.
Evinde baya vakit geçirdikten sonra sıra anıları yad etmeye gelmişti. Babamın 25 sene önce çalıştığı ve şu anda Başkonsolosluğun birkaç sene önce başka yere taşınmış olması sebebiyle boş olan Başkonsolosluk binasını ziyarete gittik ve fotoğraf çektik. Burdan sonra sıra evimize gelmişti. 25 sene önce yaşadığımız yere gittik ( tabiî ki bahçesine baya vakit geçirdik ve bol bol fotoğraf çektik. Annemle 25 sene önce yaşadığımız yerlerde olmak o kadar iyi geldi ve benim için bu anılar o kadar değerli ki.. Frau Zura’dan kalan hatıraları ve benim ona ta 20 sene önce yazdığım mektupları bize Frau Zura sakladığı için kızı Renate onları bana hediye etti.
Buradan sonra sıra Baldeneysee’ye
geldi. Baldeneysee Essen’de adeta bir huzur yer.. Göl kenarında yürüyüş
yapabilir, paten kayabilir, yelkenliye binebilir veya kürek sporunu
yapabilirsiniz. Göl kenarında güzel cafeler ve restaurantlarda mevcut. Bizde
Südtiroler Stuben
Baldeneysee’de vakit geçirdikten
sonra ise Ute 5 çayına davet ettiğinden evlerine gittik ve burada da bizi çok güzel ağırladılar. Burada da enfes
Alman pastaları karşıladı ve duygusal konuşmalarımız burada da devam etti.
Annem Almanca bilmediğinden dolayı sürekli tercüme yapmaya çalışmak cidden efor
gerektiriyor. Bize çok güzel hediyeler
hazırlamışlardı.
Bir maşallahınızı alırız :)
Noel zamanı Avrrpa'da noel pazarında olmayı
severim ama noel pazarları bildiğiniz üzere hep Aralık ayında kurulur.
Şansımıza Essen’de Noel Pazarı gittiğimiz günden bir gün önce kurulmuştu. Bir
önceki akşam Rainer ve ailesiyle sözleştiğimiz gibi Pazar gecesi Renate –Rainer
ve ailesiyle birlikte Essen Noel Pazarında buluştuk. Greta çok istediği için
Noel zamanı kurulan Dev Dönme Dolaba bindik hepimiz. O gece hava çok soğuktu ve
dönme dolapta artık donacağımızı hissettim. Artık hepimiz anneme gülüyorduk
annem çok sarılıp sarmalanmıştı. Daha sonra hep birlikte noel pazarını gezdik.
Noel Pazarı geçen senelerde de olduğu gibi Kennedyplatz’a kurulmuştu.
Noel pazarı bir gün önce
kurulduğu ve Pazar gecesi olduğu için oldukça kalabalıktı. Bir taraftan Alman
tatlıları, bir taraftan tarçın kokusu, diğer taraftan kavrulmuş bademlerin
kokusu pazarı sarmıştı. Ufak kulübelerde alışveriş yapabilir ve atlı karıncaya binip, çocukluğunuzu yaşayabilirsiniz.Donsak ta bu atmosferde olmak çok güzeldi ve hep birlikte bir şeyler atıştırdık. Daha
sonra Rainer’la ertesi gün cenazede buluşmak üzere ayrıldık.
Her ne kadar tüm gün
Renate’ye bizimle ilgilenmek zorunda
olmadığını , bizim cenaze için geldiğimizi, gezmek istesek kendimizin
gezebileceği belirtsem de Renate bizimle olmaktan zevk aldığını ve annesinin
bizi bir araya getirdiğini nnesinin bizi
izlediğini belirterek bizimle vakit geçirmek istediğini belirtti ve her gün
sabahtan geç saatlere kadar bizimle birlikte oldu. Noel Pazarından sonra
donmamak için hadi gel bir çay içelim dedi ve Kennedyplatz’da yer alan ve daha
önce yurtdışında farklı şehirlerde konakladığım Motel One Essen’in https://www.motel-one.com/en/hotels/essen/ lobisine davet etti. Burada da
sohbet ettikten sonra otele döndük.
PAZARTESİ:
Cenaze Merasimi:
Cenaze Merasimi:
Bugün Frau Zura’nın cenazesinin
olacağı gündü. Sabah erken saatlerde Renate bizi gelip otelden aldı ve
mezarlığın ön tarafından bulunan cenaze merasimin düzenleneceği yere geldik.
Rainer ve Renate cenaze törenini çok kalabalık tutmak istememişler. Kilise gibi
daha küçük bir ibadethane de önce rahip ölüm hakkında konuşmalar yaptı ve daha
sonra Frau Zura’yı tanıyan aynı zamanda belli dönem bakıcılığını da yapmış olan
rahip geldi ve Frau Zura hakkında konuşmalar yaptı. Daha sonra cenazeye
katılanlar ilahi söylediler ve kilise
korosu şarkılar söyledi. Daha önce bir yabancının cenazesine katılmadığım için
açıkçası pek fikrim yoktu. Frau Zura’da tabut içerisinde en önce çiçeklerle
süslenmiş sahnede duruyordu. Kızına sordum Frau Zura tabuta konmadan önce
makyaj yapılmış, sevdiği kıyafetleri giydirilmiş ve mesela benim seneler önce ona hediye
ettiğim nazar boncuğu da tabuta konmuş.
Kilise faslı bittikten sonra kapı
açıldı ve 4 tane fötr şapkalı ve fraklı adam tabutu alıp cenaze arabasına
yüklediler. Bizde yürüyerek onları takip ettik. Frau Zura’nın mezarı yaklaşık
olarak 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Kilisenin arka tarafı zaten mezarlık. Frau
Zura’da Siepenfriedhof’a defnedildi. Mezar başına da gelince rahip incilden
bazı kısımları okudu ve kutsal saydıkları su dan mezarlığa doğru fırlattı o
sırada tabut içeri konulmuştu. Frau Zura tabutla birlikte defnedildi.
Almanya’da kişi öldükten sonra 10 gün içerisinde gömülüyormuş, 10 güne kadar
bekletme hakları varmış. Frau Zura’da 10.gün defnedildi. Zaten 10.gün olmasaymış
benim cenazeye gelmem imkânsız olurdu çünkü vize asla yetişemezdi. Bazıları da
defnedilmek yerine yakılmayı tercih ediyormuş.
Defnedildikten sonra sırayla
herkes tabutun başında Frau Zura’yla vedalaştık. Tören bittikten sonra Rainer
törene katılan herkesi mezarlığa yakın
bir otel olan Hotel Franz’a davet etti. Burada yemek ayarlanmıştı. Cenaze yemeğinde ne vardı dersek: Öncelikle sebze çorbası içtik sonra ortaya karışık bir sürü sandviç ve atıştırmalık kanepeler getirmişlerdi onları da yedikten sonra, sıra Alman pastaları ve kahvelerine gelmiştir. Cenaze yemeğinde 25 senedir görmediğim bir arkadaşıma da denk gelip sohbet ettik.
Yemekten sonra Renate inatla hala
bizi gezdirmek istediğini söylüyordu, ben de inatla eve gidip dinlenmesini söylüyordum. O da bize çok alıştığını zaten biz gittikten sonra evinin
sessizleşeceğini söyleyip duruyordu. Essen’den ayrılmadan önce görmek veya
yapmak-istediğim bir şey olup-olmadığını soruyordu.
Zeche Zollverein:
Zeche Zollverein:
Essen seneler evvel kömür ve maden ocaklarıyla meşhurmuş hatta
buralarda pek çok Türk işçi de çalışırmış. Almanya’nın en önemli maden
ocaklarından birisi olan Zeche Zollverein https://www.zollverein.de/ 2001’den bu yana UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası’na
alınan eski bir maden ocağıdır. Biz Almanya’da yaşarken burası henüz kültürel
kompleks haline dönüşmemişti.
Maden kuyuları ve tesisleri
merkez kok kömürü işletme tesisi, kömür stokları ve işçi yerleşkeleriyle 19. Ve
20. Yüzyıllarda kömürle çalışan endüstrinin en güzel örneklerinden olup, kömür
ve çelik endüstrisinin gerek sosyo-ekonomik, gerekse estetik açılardan
belirleyici olduğu bölgedeki kültürel dönüşümün en iyi sembolü olarak
nitelendirilmektedir. Zollverein, 1950’li yılların sonlarına kadar Avrupa’nın
en büyük kömür madeni sıfatını taşımıştır. Şu anda ise devasa kültürel
kompleksi içerisinde barındırmaktadır. İçinde madenleri gezebilir, hikayesini
dinleyebilir ve yukarısında yer alan
meşhur restaurantta yemek yiyebilirsiniz. Burası kültürel açıdan
Essen’in turistik bir yeri olup, gelenlere tavsiye ederim.
Zollverein sonrası ise alışveriş
caddesi olan Kettwiger Strasse’de tekrar Rainer ve Greta ile buluştuk. Greta
Kaan ve Arhan’a hediye almıştı , daha sonra Greta ile yaz tatilinde Türkiye’de buluşmak
üzere vedalaştık.
Artık akşam olmuştu ve Renate-Ben
ve annem noel pazarında son turumuzu attık ve mağazalara bakındık.
Bu akşam canım pizza istediğinden
dolayı Essen Merkez’de yer alan Capobianco isimli İtalyan restauntına gittik.
Buraya seneler önce de geldiğimi hatırlıyorum. Kalitesini bozmadan aynı
lezzetiyle pizzaları sizi bekliyor.
SALI:
Bugün Essen’le vedalaşıp, tekrar
evimize dönüş günüydü. Bir şehirden ayrılırken niyeyse bir hüzün kaplıyor
içimi. Acaba ileride tekrar orayı görmek nasip olur mu diye düşünürüm. Ama
annemle birlikte Essen’e 25 sene sonra gelmek ve Frau Zura’nın cenazesine
katılmak cidden farklı bir duygu oldu benim için.
Sabahtan Renate ile buluşup yine
ICE’yle Düsseldorf Hauptbahnhof’a doğru yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuk
yaptık. Valizlerimiz çok büyük olduğu için rahatça gezebilmek adına valizlerimizi tren garındaki
dolaplara kilitledik.
Düsseldorf Hauptbahnhof’tan çıkınca
hemen arkasındaki tramvayla sizi KÖ yani Königsallee’ye götürüyor. Daha önceki
yazılarımda da belirttiğim gibi burası ünlü markaların bulunduğu lüks bir
cadde- alışveriş caddesi. Zaten etraftaki arabaları görünce lüks bir yerde
olduğunuzu anlamak pek zor olmasa gerek :D Ortasından akan nehir ise caddeye
ayrı bir hava katıyor.
Bu seferde aynı sıralamayı yaptım ve Düsseldorf Hauptbahnhof’ta Renate ile vedalaşıp annemle havalimanına doğru yol aldık.
------Hiç planda yokken ve
tesadüf eseri vizemin hemen çıkmasının neticesinde annemle birlikte 25 sene sonra
yaşadığımız yerleri görüp, hissetmek anlatılamayacak kadar güzel duygu.
25 sene sonra bile Frau Zura’nın bizi kendi ailesiyle bir araya getirmiş olması da
onun özel bir insan olmasından kaynaklanıyor…
Bu seferlik bu kadar ... Şimdilik diğer bir geziye kadar Bye Bye ...
Bu seferlik bu kadar ... Şimdilik diğer bir geziye kadar Bye Bye ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder