15 Eylül 2015 Salı

HOŞGELDİN SELİN BEBEK :)

Dün yani 14 Eylül tarihi itibariyle artık bende bir halayım. Güzeller güzeli prensesimiz Zeynep Selin yani Selin saat 16 sularında dünyaya gözlerini açtı. Baya saçlı bir bebeksin ve görenler seni abime benzetiyor. :) Bak bugün benim babannem, yani senin babanın babannesi de hemen seni görmek için yollara düşmüş. Seninde ailenle birlikte  sağlıklı, sıhhatli, uzun , mutlu, şanslı ve bahtı açık bir hayatın olur umarım.  

Kuzenlerin Kaan ve Arhan'da bugün sana merhaba demek için yanına geldiler ama sen uyumayı tercih ediyorsun :D Şansın, bahtın, kaderin, talihin açık olsun. Hayatta istediklerinizi elde edersiniz umarım ve büyüyünce adil, ahlaklı iyi bireyler olursunuz kuzenlerinle...

Erkek dayıya, kız halaya derler hep.. Yani bu durumda Kaan ve Arhan babana, sende bana çekeceksin :D Hahaha bakalım umarım seversin beni :)

Seni şimdiden çok seviyoruz hoşgeldin dünyaya....

Sen odaya gelmeden önce ise organizasyonlarımızda hep bizimle olan Şans Parti Atölyesi odanı süslüyordu. Rengarenk balonlar koyduk, fil konseptli çikolatalarımız, panomuz, lavanta bohçası, isimliğin, cibinliklerin hazırdı sende böylece süslenmiş bir odaya geldin.Umarım konseptli odan hoşuna gitmiştir. 

Doğduğun hastane, aynı zamanda kuzenlerin de doğduğu hastane olan Başkent Üniversitesi Hastanesi'ydi. Doktorun ise aynı zamanda benimde doktorum olan Prof. Dr. Filiz Bilgin Yanık'tı. Kendisine bu vesileyle bir kez daha teşekkür ederim.

Sen odaya çıktıktan sonra bizler bol bol fotoğrafını çektik, sen şimdiden kokoş bir kızsın pembe balerin yazan kıyafetinle kollarını atmış keyif yapıyordun. İlk aşında da yani Hepatit B aşında da ben yanımdaydım.

İyi ki geldin hayatımıza minik renk kattın :D

Allah seni ve Kaan&Arhan'ı kem gözlerden korusun hepinize maşallah :) Gezi blogunda size yer vermemin sebebi Dünya'yı özgürce gezin. Belki burs kazanıp yurtdışında da okursunuz 😄 Bende çok sevinirim.









4 Eylül 2015 Cuma

İLK UÇAK YOLCULUĞUMUZ

Beni tanıyanlar bilir oldum olası uçak ve uçma sevdalısıyımdır. Bir yer bahane olsa da uçsam diye beklerim veya uçacağım gün mutlu olurum. Havalimanlarının da her zaman için ayrı bir cezbediciliği olmuştur bende. Bir insan havalimanlarını ve uçakları-uçmayı neden sever orası da ayrı bir konu :D

Uçmakla ilgili güzel bir anım geldi bu arada :D
10 yaşında Almanya'dan Türkiye'ye uçarken hostesten rica etmiştim kokpitte uçmak istiyorum diye o da bu isteğimi pilotlara iletmişti. Tabi o zaman katı kurallar yoktu kokpitte uçmak mümkündü. Pilotta sağolsun bu isteğimi kabul etmişti ve yaklaşık 1 saat pilotlarla uçmuştum ve çok eğlendiğimi anımsıyorum. Bana tek tek üşenmeden düğmelerin ne işe yaradığını göstermişlerdi hatta 1-2 düğmeye basıp içeriden sesler geldiğini hatırlıyorum. Tabi o zamanlar cep telefonu, internet, akıllı telefon, wifi ne gezer. Bana görüşmek istediğim birisi olup-olmadığımı sordular bende Almanyadaki komşumuzla görüşmek istediğimi belirttim ve kokpitteki telsizden onu aradığımızı ve görüştüğümüzü hatırlıyorum. Benim için bu çok güzel bir anıydı :)

Neyse gelelim esas konuya:

Ben ilk uçak yolcuğumu yaklaşık 18 aylıkken  İstanbul- Londra- New York olarak yapmışım. Tabi Londra'da aktarma yapma amaçlı bir gece kalmışız.

Kaan'la Arhan'da umarım bu yönü baya çeker ve uçmayı, seyahat etmeyi, keşfetmeyi severler ve uçaktan korkmazlar. İlk boarding cardlarını da onlara hatıra amaçlı saklıyorum :) 


 Havayollarına göre 0-24 ay arası bebekler "bebek" statüsünde sayılıyor ve kucakta seyahat edebiliyor ama 24 aydan sonra mutlaka ayrı koltuk almanız gerekiyor. 

Kaan'la Arhan'da ilk uçak yolculuklarını 21 aylıkken  yapmış oldular. Uçak sabah baya erken saatteydi dolayısıyla onları da yataklarından erken kaldırıp daha önceden ayarladığımız shuttle la havalimanına doğru yola koyulduk. 

Onlarında ilk uçak yolculuğu bu yaz tatili vesilesiyle Ankara- İzmir oldu. Yolculuk öncesi 2 tane çanta hazırlamıştım ama bunlardan bir tanesini tamamen boşa hazırladığımı yolculuk sırasında anlamış oldum :D 

Havacılık kuralları gereğince bir sırada iki tane bebek oturamıyor. Yani üçlü sırada sadece bir bebek seyahat edebiliyor. Bunun gerekçesi de her sırada 4 tane oksijen maskesi bulunmasıymış. Ben şahsen denemedim yani gerçekten de 4 tane oksijen maskesi olup- olmadığını bilmiyorum ama öyle deniyorsa öyledir :D 

Bilindiği üzere Ankara'dan İzmir'e Anadolujet ve Pegasus seyahat ediyor. Ancak Anadolujet'te oturacağımız koltuğu çok önceden seçmek mümkün değil. Uçuş yapılmadan 24 saat önce uçak online check-in e açılıyor. 

Pegasus'ta ise oturacağınız koltuğu daha önce satın almanız mümkün. Uçak biletleri her ikisinde de yaklaşık aynı fiyat olmasına rağmen bu durumda tercihimi Pegasus'tan yana kullandım. 

Her ne kadar eşimle yanyana oturmak istesem de 2 bebeğin aynı sırada oturması mümkün olmadığı için, hem de ilk yolculuğumuz olacağı için kolay olsun diye ilk 2 sıradaki koltuğun cam kenarını satın aldık. Ha bu arada bazı havayolları hatta daha doğrusu o uçuş ekibine bağlı biraz da esnek davranıp aynı sıraya 2 bebekte yerleştiriyorlarmış ama Allah korusun kötü bir durumda o zaman diğer bebeğe oksijen maskesi olmaz. 

Bebeklere iki çanta hazırlamıştım. Bir çanta klasik bebek bakım çantası içinde bez, ıslak mendil, biberon içinde su, alt açma örtüsü, yedek kıyafet, bisküvi, meyve vardı. Bizde iki bebek olduğu ve her şeyden çifter çifter olduğu için bu çantanın da ne kadar büyük olduğunu tahmin edersiniz sanırsam. Diğer çantada ise oyuncaklar, kitaplar, arabalar, boyama kalemleri, kağıtlarla doldurmuştum. Tabi bu çantanın işe yaramayacağını uçunca anladım :D

Gidiş yolunda bizimkiler: 




Havalimanında check- in yaptıktan ve güvenlik kontrolünden geçip, uçağın kalkacağı kapıya gelmiştik. Kapı 10 dakika sonra açılacaktı. Tam o arada bir baktık Kaan ishal olmuş ama nasıl ishalse çoraplardan bile fışkırıyordu. Hemen aldım bakım odasında değiştirecek gibi değildi, bende boş olan bir kapının önündeki oturma yerlerine gittim rahatça değiştirdim ama elimde 1 poşet dolusu kirli çamaşır vardı. Onu güzelce paketleyip çantaya attım. Zaten tam geldik uçağa bindik yani uçakta bu durum meydana gelseydi ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. 

Neyse ben Kaan'la 1. sıraya oturdum, Hakan'da Arhan'la 2. sıraya oturdu. Bizimkiler 1 saniye durmuyor tepiniyorlar, ağlıyorlar kemeri taktırmak istemiyorlar. Hatta Kaan yanımızdaki adamı bile tepiyordu. Uçak erken saatteydi millet uyumaya çalışıyor nerdee bizimkiler senfoni eşliğinde ağlıyorlar bağırıyorlar. Millet garip garip bakıyor herhalde halimize acımışlardır diye düşünüyorum :) :)

Bende bu olayı asla anlamam kendim her zaman bu tarz durumlarda empati yaparım hiç bir anne bebeğin ağlayıp bağırmasını istemez. Ben daha öncelerde de yani anne olmadan önce bile ağlayan bebek gördüm mü aksine anneye üzülürdüm. Hangi anne böyle bir durum yaşamak ister ki? Anneye bakan, bebeği sustursana diyen, cık cık yapan tipleri anlamam mümkün değil. Herkes bebekti, bizde bebek olduk herkes bu gerçeği kabullenip ona göre davransa daha iyi olur bence. Ya da tek gerçek anne-baba olunca onlarda anlarlar :D

Neyse ikinci çanta yani oyuncak çantası, boyama kalemleri hiçbir işe yaramadı. Gözleri onları bile görmüyordu. Yani yolculuk 1 saat sürmüşse 40 dakikası ağlama-bağırma senfonisi eşliğinde geçti. 

Uçak tekerini piste değdirince eminim uçaktaki herkes sevinmiştir :D 

Dönüş yolcuğu ise Allaha şükür çok iyi geçti çünkü uçağa biner binmez kucakta uyuyakaldılar inmeye yakın uyandılar dönüş uçuşu güzel geçti :)

Araba kiralarsanız veya shuttle hizmeti kullanırsanız mutlaka bebek-çocuk oto koltuğu isteyin. 


Dönüş yolunda Kaan-Arhan ellerinde uçaklarıyla :)






Uçakla uçarken puset ve park yataktan ekstra ücret almadıklarını da belirteyim. Genelde havayolları bebeklere de 10 kilo bagaj hakkı veriyor aklınızda bulunsun. Ama bu durum her havayoluna göre farklılık gösterebilir siz gitmeden havayolundan teyit edin. 

Ben yine de çocukla-bebekle seyahatte tüyolar ve yanınızda bulunması gereken eşyaların bir listesini  çıkartıyorum belki işinize yarar :

1-) Eğer anne sütü alıyorsa mutlaka kalkarken ve inerken emzirin. Emzik kullanıyorsa emzik verin veya su içirin. Bu durum kulak basıncı açısından önemli. 

2-) Çantanızda atıştırmalık ( bisküvi, meyve, kavanoz mama, kraker) bulundurun.

3-) Emzik, biberon, hazır mama kullanıyorsa mama kutusu ve ılık su içeren termos.

4-) Bence bebeğinizi çok kalın giydirmeyin ama yanınızda bir hırka veya eşofman üstü bulunsun uçak soğuk olursa giydirirsiniz.

5-) Bebek bezi, pişik kremi, alt değiştirme örtüsü, ıslak mendil

6-) Mutlaka yedek kıyafet.

7-) Sesli kitap-kitap, oyuncak, boyama kalemleri 

8-) Her ne kadar akıllı telefonları bebeklere vermeyi sevmesem de bazı durumlarda hayat kurtarıcı olabiliyor. O yüzden telefonunuza oyun-şarkı yüklemeyi unutmayın.

O zaman herkese iyi yolculuklar :D 

28 Ağustos 2015 Cuma

Gezginlerin Mutlaka Okuması, Gitmesi, Görmesi Gereken 3 Rota!


Aşağıda mutlaka gidilmesi gereken en önemli üç yeri sizinle paylaşmak istedim. Vizesiz, ucuz ya da keşfedilmesi zorunlu bu yerleri görmeden olmaz!

Tüm dünyanın takip ettiği yaşam tarzıyla, dinamik ve genç sosyal hayatıyla ve hemen herkese öncülük eden kültürüyle Amerika, en çok merak edilen yerlerin başında geliyor. Pasifik ve Atlantik okyanuslarının arasında kalan geniş coğrafyası ve zengin kültürel farklılıklarıyla özgürlüğün simgesi olarak gösterilen Amerika, New York'tan Florida'ya kadar çok farklı ve özel bir rota imkanı sunuyor.

Kimimiz için Amerika'yı gezmek, burada alışveriş yapmak, konaklamak pahalı gelebilir ancak ucuz Amerika turları istiyorsanız belirli dönemleri takip etmeniz gerekiyor. Örneğin, yılsonunda Amerika'nın en popüler caddelerinde çok büyük sezon sonu indirimleri oluyor. Ya da uçak biletinizi çok önceden ayırtarak da yolculuk masrafınızı en aza indirebilirsiniz. Yeter ki siz gitmek isteyin.

Avrupa'yı vizesiz gezmek gibisi yok!

Biliyorum ki, vize derdi hepimiz için ayrı bir hengame. Bir taraftan evrakları topla, diğer taraftan randevu al, ücretini öde, aman gerekli her şeyi yap derken günlerimizi, paralarımızı harcıyoruz. Ancak, vizesiz yerler de yok değil mi? Elbette var. Özellikle vizesiz Avrupa turları en çok tercih edilen destinasyonlar arasında.

Avrupa'da özgürce, vize olmadan sadece pasaportunuzla da dolaşabilirsiniz. Bu bölgede vizesiz gezebileceğiniz yerlerden en güzelleri ise, Makedonya, Karadağ, Rusya, Ukrayna, Bosna Hersek, Arnavutluk, Kosova, Sırbistan ve Belarus oluyor. Mutlaka gidin, gezin derim.

Her yeri ayrı ayrı güzel bir ülke: Fransa

Fransa deyince her ne kadar aklımıza sadece Paris gelse de, Paris'ten daha güzel yerleri olduğunu iddia edebilirim. Lyon'dan, Aix En Provence'ye, Bordeaux'tan Marsilya'ya kadar, doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra, mimarisiyle de akıllara kazınacak birçok güzelliği barındırıyor bu ülke. Gidip görmemiş olanlar için özellikle tavsiye edebileceğim rota ise Güney Fransa turları olacak.

Son yıllarda çok popüler olan Güney Fransa'nın en güzel şehirlerinden Nice, Monte Carlo, Marsilya ve Aix En Provence, size doğa ile iç içe olacağınız, Akdeniz kıyılarını yeniden keşfe çıkacağınız sıcacık bir tur imkanı sunuyor. Fransa'nın sıcak yüzünü mutlaka görün derim.





19 Ağustos 2015 Çarşamba

DOĞUMGÜNÜM :)

Evet 2 gün önce doğumgünümdü. Sevgili ailemde gezmeyi- seyahat etmeyi çok sevdiğimi bildiklerinden dolayı bana bu sene seyahat konseptli bir pasta yaptırmışlar. Pastamı gerçekten de çok beğendim ama üzerini okuyunca pastadaki ülkeler dikkatimi çekti demek ki pasta ustası beni o ülkelere göndermek istiyor :) Bakalın gerçek olacak mı yoksa :D Pastada Nijerya, Libya ve Ukrayna gözüküyor. Bir de Türkiye'nin yeri pastada baya farklı bir yerde :D Olsun ben pastamı çok beğendim :D

O ZAMAN İYİ Kİ DOĞDUM :) Ailemle birlikte sağlıklı, mutlu, huzurlu ve bol gezmeli seneler bizimle olsun :D 

Doğumgünümü gerek ailem, gerekse arkadaşlarımla kutladık aşağıda da hatıra niyetine bir kaç fotoğrafımız dursun :)  










5 Ağustos 2015 Çarşamba

GÜNÜBİRLİK SAMOS

Bu sene tatilimizi bebeklerle Kuşadasında geçirdik. Aklımızda Güzelçamlı'nın karşısında gördüğümüz Samos adasına gitmek yokken, babamın aklıma getirmesiyle Kuşadasına giderken her ihtimale karşı yanımızda pasaportlarımızı da götürdük. İyi ki de götürmüşüz:) Böylece günübirlilk komşuya gidip geldik :) 

Bundan 15 sene önce belli bir süre Atina'da yaşamıştık. Dolayısıyla uzun bir aradan sonra tekrar Yunan topraklarına basmak, Yunan yemeklerini tatmak gerçekten de çok iyi geldi. 

Pasaportlarımızda Schengen vizesi olduğu için herhangi bir vize prosedürüyle uğraşmadan gitmeyi planladığımız günün bir gün öncesinden biletlerimizi Meander Travel'dan aldık. Gidiş dönüş aynı gün içerisinde olursa liman vergileri dahil kişi başı 40 Euro ödemeniz gerekiyor. Tek gidiş vergiler dahil 35 Euro , dönüş farklı günse bu durumda gidiş-dönüş 55 Euro oluyor.

Biz biletleri online olarak www.tatillimani.com dan aldık. 

Feribot biletlerini online olarak almanız yetmiyor. Feribot kalkmadan en geç 1 saat önce Ege Port'un tam karşısında yer alan Meander Travel'e gidip, feribot biniş kartlarını da almanız gerekiyor. Meander Travel Ege port yani Scala Nuova'nın tam karşısında Kazım Usta Restaurant'ın üst katında yer alıyor.


Bizde biniş kartlarımızı aldıktan sonra gümrüğe gittik. O sırada sadece bizim feribotun sırası vardı. Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra hemen sol tarafta bulunan odadan 15 TL olan yurtdışı çıkış pullarını aldık. Gümrükten geçtikten sonra da duty freeye göz attık.

Ben niyeyse feribotu daha büyük beklemiştim :) Ama limana yanaşmış tam yanımızda yer alan Norwegian Spirit'e içim gitti. Tam yanımızda adeta bir yüzen otel vardı. Umarım ileride ailemle birlikte bir gemi seyahati  nasip olur :)



Feribot Egeport'tan sabah saat 09.00'da kalkıyor ve 10.30'da Samos Vathy limanda oluyorsunuz. Biz herhangi bir gecikme yaşamadık yalnız güverte giderken baya esiyordu ve herkes üşümüştü bizde çareyi plaj havlusuna sarılmakta bulduk:)



Yunan adalarını oldukça seven ve sürekli giden arkadaşım Özge'nin tavsiyesine uyarak Samos adasına yaklaşınca alt kata indik ve feribotun kıç kısmına geçtik. Böylece feribot karaya yaklaşınca feribottan ilk inen kişilerden olduk. İner inmez hızlı hareket edince pasaport sırasındaki ilk 5'in içerisindeydik. Bunu size kesinlikle tavsiye ederim siz de öyle yapın :D Neden derseniz çünkü Avrupa Birliği vatandaşı olmayanlar için sadece bir gümrük kapısı var ve biz ilk 5'te yer almamıza rağmen pasaport memurunun yavaşlığını ve yığılan sırayı görünce iyi ki hızlı hareket etmişiz dedik. 


Sıranın sonlarına kalanlar eminim en az 45 dakika daha beklemişlerdir. Günübirlik gidiyorsanız sırada hiç vakit kaybetmeyin ve dediğimi yapın.



Vathy Liman'ın tam karşısında araba kiralayan şirketleri göreceksiniz biz zaten günübirlik gittiğimiz için araba kiralama ihtiyacı duymadık. Öylesine kiralık araba fiyatı sordum ve bana 40 Euro olduğunu söyledi.


Ama ben adayı oldukça beğendim size tavsiyem gitmişken adada 1 veya 2 gece konaklamanız yönünde, bir de araba kiraladınız mı istediğiniz koyda denize girer ve adayı da detaylıca gezmiş olursunuz. 

Feribotlar sabah 9'da Kuşadasından kalkıyor, dönüşler ise Vathy Limanından 17.00'de. Bazı günler ise gece 20.00'de Pythagorion Limanın'dan da seferler var. Bizim bulunduğumuz günde 20.00'de sefer vardı ancak bebekleri çok daha fazla yalnız bırakmamak için 17.00'de Vathy'den kalkan seferle tekrar Kuşadası'na döndük. 

Vathy Limana gidince sağ tarafa doğru kordon boyunca yürüdük. Yol boyunca lokantalar göreceksiniz. Düz yürümeye devam edince karşınıza sol tarafta adada vaha gibi duran palmiyelerle çevrili Pisagor Meydanı (Phytagoras) çıkacak. Meydanda bulunan Aslan Heykeli direkt dikkatinizi çekecektir.



Bizde ilk iş olarak meydana konumlanan Pame Plateia isimli mekanda 2 tane frappe söyledik. Frappe bir çeşit buzlu kahve. Türkiye'de henüz Starbucks vb. işletmeler bulunmuyorken Atina'da hep bunu içerdik ve severdim bu sebeple Frappe'nin yeri bende ayrıdır :) 

2 Frappe'ye toplam 5 Euro ödedik. Yunanistan'da kafelerde-restaurantlarda ister tatlı,  ister bir içecek söyleyin yanında her zaman su getirirler ve bunun için ekstra bir ücrette almazlar. Bu bence gerçekten de çok güzel bir uygulama. 

Daha sonra Meydanın sahile bir paralel caddesi olan caddeye daldık. Burada hediyelik eşya satan bir sürü mağaza vardı. Buradan hediyelerinizi alabilirsiniz. 


Adada bir sürü güzel yer olmasına rağmen günübirlik gittiğimiz için çok yeri görme imkanımız olmadığı için bende kendime görmek istediğim yer olan Pisagor'un doğduğu Pythagoreio kentine gitmek istedim. 

Aranızda geometri-matematik derslerinden Pisagor'u hatırlamayanınız var mı? a2+b2=c2 formülü eminim pek çoğunuza tanıdık gelecektir.

Orada bulunan birisine Pythagoreio'ya nasıl gidebileceğimizi sordum ve kendisi oranın adanın diğer tarafında kaldığını otobüs bulunduğunu söyledi. Adanın her yerine giden otobüsler Vathy'den kalkıyor. Pisagor Meydanından sahilden yürümeye devam ederseniz ( liman tarafına doğru değil- yani limandan hep sağa doğru yolun sol tarafından duran otobüsleri göreceksiniz.) 

Otobüs biletleri oldukça ucuz. Otobüslerin kalktığı yerde bir cafe bulunuyor ve burada otobüslerin kalkış saatlerini gösteren bir çizelge de vardı. Çizelgeye baktığınızda otobüs şirketinin iletişim bilgilerini de görebilirsiniz. 



Yalnız benim gitmek istediğim Pythagoreio otobüsü için yaklaşık olarak 1 saat daha beklememiz gerekiyordu bizde Vathy'de daha fazla vakit kaybetmek istemediğimizden dolayı taksiye bindik. Binmeden önce taksiciye adada gitmek istediğim bir kaç yeri söyledim ama hepside adanın farklı yerlerindeymiş dolayısıyla bende sadece Pythagoreio'yu seçtim ve adama taksinin ne kadar tutacağını sordum. 17 Euro civarında tutacağını söyledi kendisiyle 15 Euro olmaz mı diye pazarlığa giriştim ama olmadı :D Taksimetreyle Vathy merkezden Pythagoreio'ya 17.50 Euro'ya yaklaşık 10 dakikada gittik. Valla adalarda da ekonomik kriz kimsenin umurunda değil bizde olsa pazarlık yaparlardı.

Taksiciye bize hangi mekanları önerebileceğini sordum, kendisi bize Elia Restaurant ve Remataki Restaurant'ı tavsiye etti.

Pythagoreio Vathy'den 14 Km uzaklıkta yer alan şirin bir kıyı kasabası olup, ismini burada doğan Pisagor'dan almaktadır. 









Pythagoreio bir koydan oluşuyor ve etrafında bir sürü restaurant ve mağazalar var. Koy geceleri daha cıvıl cıvıl oluyormuş. Öncelikle koyda yürüyüş yaptık irili ufaklı tekneler vardı. Sağa doğru yürüyünce koyun başında Tarsanas Hotel altında Tarsanas Taverna ve yan tarafında Notos Taverna vardı. Yunanistan'da en sevdiğim olay; deniz için şezlonglara ayrı bir para verilmemesi, tavernada yiyip içtikten sonra tavernaların önünde yer alan beachlerden ücretsiz olarak faydalanabilmeniz. 

Tarsanas:                                             Notos: 


Bu mekanlar oldukça güzel, sahilleri ise taşlıydı. Tarsanas Hotelin önü açık, bu kasabaya gelenler bu oteli seçebilirler.

Biz bir de koyun diğer tarafını görmek istediğimizden dolayı diğer tarafa doğru yürümeye başladık. Bir sokakta merdivenli bu sokağı gördük. Fotoğraftan çok anlaşılmıyor ama oldukça dik bir merdivendi. Hatta eşimle esprisini yaptık 500 TL verseler bu merdiveni çıkar mısın diye.


Koyda yürümeye devam ederken taksi şoförünün bize tavsiye ettiği Elia Restaurant'ı gördüm hem bomboştu, hem önünde beach yoktu hemde klasik Yunan tavernası tarzıyla alakası yoktu.

Ada sokakları:



 Koyun son tarafında yer alan parkta ise Pisagor'un Heykeli bulunuyor. 


Heykelin arka tarafındaki koyda da beachler vardı ve oraya doğru yürümeye başladık. Elia Restaurant'tan düz devam edince karşınıza Remataki Restaurant-Beach çıkacak. 



Burayı görür görmez vuruldum. İşte klasik Yunan taverna anlayışı tam karşımdaydı. Her yer mavi beyazdı ve çiçeklerle bezeliydi.

Sırf lokantanın dışında yer alan menü bile insanı kendine çekiyor. Menünün güzelliğine bakarmısınız:)










Çalışanlarda oldukça ilgili, bildikleri Türkçe cümleleri sıralıyorlar. Yemeklerinin lezzetini ise anlatmak mümkün değil tek kelimeyle harikulade idi. 


Atina özlemimi böylece biraz gidermiş oldum, tüm sevdiğim yemekleri ard arda sipariş ettik ve hepsi lezizdi. Porsiyonlar ise gayet büyüktü. Kalamar tabağında bolca kalamar ve patates geliyor. Onların kalamar anlayışında tarator sosu bulunmuyor dolayısıyla kalamarlar limonla servis ediliyor.

İlk başta su, ekmek, bol zeytin ve tereyağı servis ediyorlar. Zeytinler ve tereyağı da çok güzeldi. Biz caciki, kalamar tabağı, ahtapot ızgara, karides saganaki, peynir saganaki, greek salat, kabak-patlıcan kızartma, ev yapımı Samos şarabı sipariş ettik. Yemeğe başlarken caciki ve greek salattan bir porsiyon daha sipariş ederim diye düşünüyordum ama nerdeeee yemekleri bile zorlukla bitirdim. Hepsi süperdi keşke şimdi olsa da yesek :D Karpuz- kavun ise kendi ikramları, tatlıya yer kalmamıştı. Gelelim hesaba.. Hepsi toplam 50 Euro tuttu. 








Daha sonra hemen önünde yer alan şezlonglara konumlanıp yüzdük. Deniz bana soğuk geldi ama oldukça temiz ve güzeldi. Sahilde duşta bulunuyor. 










Burada baya vakit geçirdikten sonra tekrar taksiyle Vathi Liman'a doğru yol aldık. 



Pythgorion'da görülmesi gereken yerler: Efpalinion Tüneli, Arkeoloji Müzesi, Mitilini Paleontoloji Müzesi, Hera Tapınağı, Roma Hamamları, Panagia Spiliani Manastırı, Pisagor Heykeli, Pythagorion Duvarları, Antik Tiyatro, Lykourgos Logothetis Kulesi, Metamorfosis Kilisesi, Polykrates Kalesi, Megali Panagia Manastırı, Potanaki Plajı, Sarakinis Kulesi, Timios Stavros Manastırı olarak sıralanmıştır. 

-Benden bir kaç gün önce üniversiteden bir arkadaşımda Samos'a 1 gece kalmalı olarak gitti. Onlar bir gece kaldığı için araba kiralamışlar, dolayısıyla daha fazla yer görme imkanı oldu. Kendisinin tavsiye ettiği koylar ve öneriler şu şekilde:

Livadi: Muhteşem bir koy, Maldivlerdeki gibi beyaz kum. Ama aşırı rüzgarlıymış:) Psili Ammos'a göre su daha ılık ve deniz çarşaf gibi.

Psili Ammos: Adanın güneyinde yer alıyor, esinti daha. Güzelçamlı Milli Parkı'nın tam karşısına denk gelen kısım. Plajı sırf kum. Ama su oldukça soğukmuş. 

Pythagorio: Adanın en güzel ve en hareketli yeri, yat limanı cıvıl cıvıl. 

Posidonio: Deniz kenarında Manoli Taverna'da balık&ouzo keyfi, gündüz esintisiz ve diğerleri göre daha ılık deniz. 


Pythagorion'a gelince Pisagor bardağı almanızı tavsiye ederim. Bu bardakta herkesin eşit olarak içmesi amaçlanmış ve bardağın doldurulması gereken kısım gösterilmiş. Şayet açgözlülük yapıp o hizayı geçerseniz bardak alttan tamamen boşalıyor ve hiç bir şey içemiyorsunuz.

Günübirlik Samos turundan oldukça memnun kaldık, bir gün bile olsa farklı kültür-ülke ve daha doğrusu yeni yerler görüp-keşfetmek insana çok iyi geliyor. Kesinlikle tavsiye ederim :)