22 Ocak 2015 Perşembe

ANKARALI BLOGGERLAR VE SONRADAN GURMELER İLE KAHVALTI

10 Ocak 2015 yeni yılın ilk haftasonlarından birisi olan soğuk ve karlı bir Ankara sabahında Ankaralı Bloggerlar ve Sonradan Gurmeler ile Patile Cafe'de keyifli, sıcak ve güzel geçen bir kahvaltı gerçekleştirdik. Patile'nin lezzetli sunumlarının ise ne yalan söyleyeyim hala tadı damağımda :) 

Bu güzel buluşmayı gerçekleştiren Oburcan'la, kahvaltıya katılan Mide Mühendisi'yle , Orhan Şanlı'yla,Ayşegül Aygün'le (ankaraetkinlik), Gonca Göçmen Aktaş'la, Aslı Özcan Önder'le (doludolumutfak), Banu Ataman'la (yemekyolculugu), Sevgiyle Geziyorum 'la (ve yazmayı unuttuklarım varsa şimdiden kusura bakmasınlar :) ) tanıştığım için de çok mutlu oldum. 

Sizlerle başka bir etkinlikte görüşüp keyifli sohbetler geçirmek dileğiyle :)














SENEDE BİR KERE


9 Ocak 2015 Cuma

NEW YORK'TA GEZİLECEK YERLER

Bence herkesin hayatı boyunca görmesi gereken şehirler vardır. New York, Paris gibi…. Benimde her zaman New York hayalim vardı. Eşime hep New York'a daha doğrusu Amerika’ya bir tatil için gitmekten bahsederdim gerçi o pek oralı değildi ama sonunda abiminde Amerika’da master yapması bahane oldu ve biz de bu vesileyle gidebildik.

Hava kaldığımız 1 hafta boyunca mükemmeldi dolayısıyla New York tatil planları yapanlara Ağustos ayını kesinlikle öneririm. 

New York'ta gezilmesi gereken yerler o kadar çok ki, yaz yaz bitmez nasıl İstanbul'u bitiremezsek, New York'ta bitmez. Ama benim 5 günde gezdiklerim New York'a gideceklere ufak bir rehber olabilir. En azından mutlaka görülmesi gereken yerlerin bir listesi bu listeye bakıp çıkarılabilir. 

Biz New York'a Boston'dan otobüsle geçtik. New York'a Boston'dan giden Fung Wah Bus, Greyhound gibi değişik otobüs firmaları mevcut. Fung Wah Bus Çinlilere ait bir firmaymış çok tavsiye etmediler bize ama artık tercih size kalmış. Biz daha önce iyi olduğunu duyduğumuz Mega Bus firmasını tercih ettik. Mega Bus Boston'da South Station 'dan kalkıyor. Yalnız biletinizi daha önce online alıp yanında çıktısını da götürmeniz gerekiyor. Bilet fiyatları da oldukça uygun önceden alırsanız 10 USD'ye bile bilet bulabilirsiniz. Biz günü öldürmeyelim diye sabah 6'da kalkan otobüse bindik ve yaklaşık olarak 4,5-5 saatlik bir otobüs yolculuğu sonrasında Manhattan'daydık. Otobüs yolcuğu oldukça konforluydu otobüs şoförümüz bir kadındı. Türkiye'de otobüs şoförünün kadın olduğunu görmek resmen hayal… Otobüste WC, free wifi ve her koltukta prizde mevcuttu. Dolayısıyla değmeyin keyfimize. Şarjımız acaba biter mi korkusu olmadan dilediğimiz gibi internette dolanarak keyifli ve manzaralı bir yolculuk sonrasında New York'a geldik. New York'u siluet olarak gördüğümüzde ister istemez çok büyük bir heyecan kapladı sonunda hayallerimin şehrine gelmiştik :)

Mega Bus bir anda Manhattan'in göbeği sayılabilecek bir yerde yani  7th Ave & 28th St. kesişiminde sizi bırakıyor. Biz ordan hemen taksiye atlayıp otele gittik. Ama taksi şoförü feciydi resmen oteli ben tarif ettim. Ben yurtdışına gitmeden önce genelde gideceğim her yere google mapten bakarım ve neyin nerede olduğunu aklıma kazırım yani gitmeden önce o şehrin haritasını kafama yerleştirmiş olurum. Taksi şoförü inat etti orda öyle bir otel yok ben çok iyi biliyorum diye ama ben artık adama burdan sağa buradan sola diye diye otele götürdüm. Geldiğimizde ee hani burda otel yoktu dedim valla yoktu demek yeni açılmış diyordu bana..

New York’ta Kalınacak Yer- Hotel Z:

New York'a gitmeden önce kalacağımız hotel araştırmasına çok vakit harcadım. Bir türlü otel ayarlayamıyordum. Tatil planlarını, kalınacak, gezilecek-görülecek yerleri, ziyaret edilecek restoranlar ve müzeleri hep ben ayarlarım. Otel konusunda ise bir türlü karar veremiyordum. Ayırdığım bütçeye temiz, konforlu ve merkezi bir otel istiyordum.. Ancak Times Square'de ayırdığım bütçedeki otellerin odaları, gerek www.booking.com dan baktığım yorumlardan gerekse de fotoğraflardan oldukça bakımsız gözüküyordu. Yani tamam sırf uyumak için otele gidecektik ama otelin ve odanın da içimize sinmesi gerekiyordu. Booking’te araştırma yaparken tesadüfen Hotel Z 'yi keşfettim ve iyi ki keşfetmişim. 5 gece için 2 kişi toplam 500 USD civarında bir rakam ödedik ve bu New York gibi bir şehir için gerçekten de inanılmaz bir fiyattı. İşin güzel tarafı, otel biz gitmeden bir kaç ay önce açılmıştı onun için tanıtım amaçlı promosyonel fiyat koymuşlardı. Bu fiyata yurtdışında bulamayacağımız açık büfe kahvaltı ve downtown'a (Lexington Avenue) ücretsiz serviste (shuttle hizmeti de) içindeydi. Kahvaltı açık büfeydi ve her gün kahvaltı salonunda taptaze poğaçaların kokusu yükseliyordu. Otelin en güzel yanını ise en sona bıraktım. Odaya adım atar atmaz manzarayı görünce dilimiz tutuldu. Oda boydan boya cam kaplıydı ve odamız Quennsboro Bridge ve Manhattan manzaralıydı. Manhattan ve Quennsboro Bridge'ten süzülen ışıklara ve gökdelenlere bakıp uyumak kesinlikle paha biçilemezdi. Otelin fotoğraflarına baktığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hem dünyanın en önemli şehirlerinden birinde, hem yepyeni tertemiz son model dekore edilmiş bir odada süper bir manzaraya karşı makul bir fiyata kalmak gerçekten de muhteşemdi. Eşimde oteli görünce çok şaşırdı ve yapmış olduğum tercihten dolayı tebrik etti. Otel personeli de oldukça ilgili ve yardımseverdi. Otelde bedava internet, downtown a ücretsiz servisi olması da bizim için bir bonustu. Odamız Birleşmiş Milletler binasının karşı tarafına denk geliyordu ve aynı zamanda Chrysler Binası manzaralıydı. 

Odamızdan manzara:



Bir gün otelin servis saatini kaçırdık otelden bizim için taksi çağırmamızı rica ettik karşımızda sarı renk klasik New York taksisi beklerken çok havalı şoförlü bir Lincoln geldi. Bizimde başka çaremiz olmadığından dolayı Lincoln'e bindik, şoför şansımıza çok sempatik bir adamdı ve New York trafiğinde baya sohbet etme imkânı bulduk. Bende eşime artık Lincoln biz inerken bir sürü taksi parası ister diye gülüşüyordum. Neyse işte ineceğimiz yere geldik hesabı sordum ve nothing deyince şaşırdım nasıl yani dedim. O da otel müşterisi olduğunuz için size bedava deyince oldukça şaşırdım. Otelin bir güzel yönünü de böylece öğrenmiş olduk biz de bahşiş verip taksiden indik, bizim için bu da güzel bir deneyimdi.

Oteli bu kadar övmüş olmamın sebebi kesinlikle hak ediyor olması ama halen bu özellikleri var mı, bu hizmetleri sağlıyorlar mı bilmiyorum. Şayet bu yazımı okuduktan sonra bu otelde kalmayı düşünüyorsanız otelle irtibata geçmekte fayda var. Ha bu arada otelin en üst katı açık hava terası şeklinde dizayn edilmiş ve terasta bar var. Manhattan manzarası eşliğinde terasta bir şeyler yudumlamakta süperdi. Eminim İstanbul'da böyle bir manzaralı bara gitsek bir sürü paramız giderdi. 

Ama siz yine de yazdıklarıma aldanmayın belki koşulları değişmiş olur, sonra kötü sürprizle karşılaşmayın. Koşullarını mutlaka teyit edin rezervasyon yaptırırken. Hadi size bir güzellik daha yapayım şayet bu otelde kalmaya karar verirseniz blogum vasıtasıyla onlara ulaştığınızı söylerseniz kendileri %10 indirim yapacak. Bir sorun olursa bana ulaşın ;)
reservations@zhotelny.com atacağınız maille bu indirimi talep edebilirsiniz.

1.GÜN:

United Nations- Chrysler Building – Grand Central Terminal:

Otele eşyalarımızı yerleştir yerleştirmez otelin servisiyle 10 dakikada merkeze indik ve şehri hemen keşfetmeye başladık. Uzaktan yakına olacak şekilde kendime bir rota çizdim öncelikle United Nations, Chrysler Building ve filmlere hep konu olan Grand Central Terminal (tren istasyonu) na gidip fotoğraf çektik.





Birleşmiş Milletlerden merkeze doğru yürürken ki sokaklar çok bakımsızdı hatta eşim burada ne işimiz var, bana New York çokta cazip gelmedi, filmlerde gördüğümüzün aynısı diyordu :DD Daha sonra 5th Avenue'ye gelince tabi ki hemen vazgeçti bu fikrinden. 5th Avenue tüm ünlü markaları ve mağazaları görebileceğiniz dehşet ötesi bir cadde :) Alışveriş yapmak için gelenler eminim buradan çıkamayacaklardır.

Moma Museum:
Ondan sonra haritadan çokta uzak olmadığımızı farkettiğim Moma Museum 'a gittik ama ben modern sanatla çok ilgili olmadığım için beni bu müzenin çokta sardığını söyleyemem. Ama modern sanatla ilgili olanlar eminim bu müzeye bayılacaklardır.  Cadde de yürürken tesadüfen soyadımın olduğu binaya yani BlackRock Plaza'ya denk geldim ve tabi ki fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim :D

Rockefeller Center- Magnolia Bakery:
Bu kadar dolandıktan sonra tatlı bir şeyler atıştırmak için istikametimiz Sex&City dizisinden de tanıdığımız efsane Rockefeller Center'ın altında yer alan Magnolia Bakery oldu. Burada baya sıra bekledikten sonra nihayet leziz muzlu pudinglerimize ve cupcakelerimize kavuşmanın mutluluğuyla Rockefeller Center'da alandaki dinlenip tatlılara yumulduk buraya gelip sakın Magnolia Bakery’e uğramadan dönmeyin.  Noel zamanı buraya dünyanın en büyük noel ağacı kuruluyor ve buz pistinde kayıyorlar. Etrafı çevrili bayrakların bulunduğu yerden de bayrağınızı bulup fotoğraf çekilmeden dönmeyin sakın :)




Bryant Park:
Rockefeller Center'da ki dinlenmemizden sonra New York'ta en beğendiğim yerlerden birisi olan yine filmlerden aşina olduğumuz Bryant Park'a geldik buraya kaldığımız 5 gün boyunca her gün gelip köşesindeki Starbucks'tan kahvelerimizi alıp, parkta kahvelerimizi yudumlayarak dinlendik. Burası gökdelenlerin arasında bir adeta nefes alma yeri. Parkın hemen önünde de yine filmlerden tanıdık New York Halk Kütüphanesi yani New York Public Library bulunuyor. Herkes eline kahvesini almış parktaki sandalyelere kurulup dinleniyordu.



Times Square:
Bryant Park'tan sonraki hedef tabi ki çok merak ettiğim Times Square'e gelmişti. Burası şimdiye kadar gördüğüm en güzel meydanlardan birisi. Times Square'in etrafında billboardlar ve reklamlar sürekli dönüyor ve gece bile sanki gündüzmüş gibi apaydınlık. Burasıda New York'ta olduğum süre zarfında her gün geldiğimiz, geleni geçeni izlediğimiz hot spotlardan birisi oldu. Merdivenlerde otururken sağ taraftaki Kodak'ta fotoğraf çekilip, billboardlarda kendinizi görmenizde mümkün. Yine Times Square'i canlı gösteren billboarda da çıkabilirsiniz burası gerçekten de eğlenceli bir yer.










Vocapeople- Off Broadway Show:
New York'a gitmeden önce Broadway showlarını incelemiştim ve orada olduğumuz tarihte Vocapeople'ın orada olduğunu öğrenmiştim. Gerçi Vocapeople Off Broadway Show olarak nitelendiriliyor ama olsun J Henüz Amerika'ya gitmeden önce, ilk gece  için www.telecharge.com 'dan Vocapeople için biletlerimizi satın almıştım. Vocapeople hakkında kısa bir bilgi için bu videoya gözatabilirsiniz ;) http://www.youtube.com/watch?v=N6EYrqIn0yI
Vocapeople biz gittiğimiz tarihte Westside Theatre  (407 West 43rd Street) 'te gösterimdeydi. 

New York'ta adreslerin mantığını kavrayınca her yeri bulmak çok kolay. Manhattan'de şehir planlaması çok güzel bir şekilde yapılmış bir sokak veya caddeden, sokak veya caddenin sonuna doğru baktığınızda gökdelenlerin hepsi birbiri ardına dizilmiş, gözünüzü bozan hiçbir şey yok Streetler yani sokaklar Güney'den Kuzey'e doğru büyüyor 1-2-3th street gibi, caddeler avenue lar ise doğudan batıya doğru büyüyor, bu durumda Manhattan'de kaybolmak bir adresi bulamamanız için baya uğraş vermeniz gerekecek. 

Biz aradaki mesafeyi tam olarak kestiremediğimiz için gösterim başlamadan biraz önce tiyatroya gittik ve kasada biletimizi teslim aldık ve koltuğumuza kurulduk. Biz 2. sırada oturuyorduk. Oturur oturmaz Vocapeople'dan birisi daha kimse yokken yanımıza geldi ve bize bir çanta bıraktı gösteri sırasında geri alacağını belirtti. Vocapeople herhangi bir enstrüman, ses efekti kullanmadan sadece insan sesiyle bir çok şarkıyı yorumlayıp harikalar yaratmaktadır. Söyleyen kişiler beyaz kostümlü olup, beyaz yüzleri bulunmaktadır. Gösteri başladıktan sonra kısa bir süre sonra bana verdikleri çantadaki cep telefonu çalmaya başladı tabi insanlar benimde oyunun bir parçası olduğunu bilmedikleri için bana bakmaya başladılar. Vocapeople'da bana kızıyor gibi yapıp çantayı kapıp sahneye gitti ve çantanın içindekileri bir bir döküp, cüzdanı karıştırmaya başladı. Tabi bu esnada komik şeyler söylüyorlar, insanlarda çantanın benim olduğunu sandıkları için gülmeye başlamışlardı. Oyun interaktif olarak geçiyor bir keresinde beni, bir keresinde de eşimi sahneye aldılar, Biz bu gösteriden oldukça keyif aldık.


Gösteri bittikten sonra tekrar Times Square'e gittik ve gece yarısına kadar merdivenlerde oturup vakit geçirdik. Orada bulduğumuz bir lokantadan yiyecek bir şeyler alıp takılmaya devam ettik. Daha sonra otelin servisinin en son ki saatine kadar caddelerde dolandık, her yer tıklım tıklımdı.









Bu da odamızdan gece manzarası: 



Beni New York'ta ilk gördüğümde şaşırtan şey caddelerinin bakımsızlığı, pek çok evsiz insan, sokakta taklit ürünlerin satılması ve her köşe başında seyyar arabalardan ayaküstü atıştırmalık için yiyeceklerin satılması olmuştu. Örn: Halal Food. Almanya'ya gidenler bilirler orada evsiz görmek çok nadirdir, sokaklarda taklit ürün satılmaz, seyyar satıcıda yoktur ve sokakları bakımlıdır. O bakımdan New York'u ilk başta garipsemiştim.

2.GÜN:

Central Park – Fayton Gezisi:
İkinci gün güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra otelin servisiyle yine 5-10 dakikada şehre geldik. Bu sefer ilk durak Central Park'tı. Burası Dünyanın en büyük parkı ve kesinlikle muhteşem bir yer. Hem Manhattan’ın göbeğinde, hem de böylesine bakir bir yer. Bizde olsa çoktan ağaçları kesip, imara açıp, gökdelen dikmiş ve alışveriş merkezi yapmış olurlardı. İşte mantalite farkı... Burasının yıllık ziyaretçi sayısı 20 milyon civarındaymış.
Central Park'ın girişinde faytonlar bulunuyor ve faytona binerek parkı gezmeniz mümkün. Faytonlar parkın girişinde peş peşe olarak sıralanmış durumda. Bizde sıradaki faytona binerken adamla pazarlığa giriştik tabi ki adam pazarlık yapmadı iyi o zaman binmiyoruz deyip tam ayrılıyorduk ki, bize 10 Dolar civarında bir pazarlık yaptı. Herhalde orada bizden başka pazarlık yapan yoktur :D Fayton turu rehberimiz İrlanda kökenliydi. Zaten bu piyasaya İrlanda kökenliler hâkimmiş.   Bize parkı, parkın etrafındaki binaları, ünlülerin evlerinin olduğu binaları ve filmlerin çekildiği mekânları (Örn: Hayalet Avcılarının çekildiği filmin olduğu bina) gösterdi. Biz fayton turundan oldukça memnun kaldık size de tavsiye ederim. Fayton turu rehberimiz Türk faytoncularında bulunduğunu belirtti hatta 10 dakika önce gelsek onların faytonuna binebileceğimizi de belirtti. Fayton turu yapmak isteyenler oraya gittiğinde Türk faytoncuları beklerse Türkçe fayton gezisini de yapabilirler :) 
Kışın burada yer alan buz pateni pistinde kaymak eminim çok güzel olacaktır. Buraya gelmişken göl kenarında dinlenip, yürüyüş yapmayı da sakın atlamayın.








Boathouse- Central Park Zoo:
Fayton gezimiz bittikten sonra biz Parkta gezmeye devam ettik. Öncelikle istikametimiz Boathouse oldu. Buraya gelip mutlaka bir şeyler atıştırmanızı veya içmenizi tavsiye ederim, kesinlikle huzur veren bir yer. Parkta insanlar ya bisiklet sürüyordu, ya koşuyordu ya da paten kayıyordu. Bizde büyük bir hayretle onları izledik bizim ülkemizde maalesef bu tarz bir park yok. Çocuklular da yine Central Park içerisinde yer alan Central Park Zoo 'ya yani Hayvanat Bahçesi'ne gidebilirler. Bilet fiyatları 3-12 yaş arasındakiler için 13 USD, 12 yaşından büyükler içinse 18 USD olarak değişiyor. Eminim çocuklarınız burayı da çok sevecekler. 

Metropolitan Museum of Art:
Biz daha sonra Metropolitan Museum of Art'a gittik şansımıza çok sıra yoktu. Bu müzede ilgimi çeken müzelerden biri oldu. Müze baya büyük her yerini detaylıca gezmek için baya bir süre harcamak gerek. Daha sonra müzenin önünde yer alan merdivenlerde oturup dinlendik.






Guggenheim Müzesi:
Daha sonra istikametimiz dünyada başka yerde de şubeleri bulunan Guggenheim Müzesi oldu. Oraya gittiğimizde içeri girdik müzenin havasını soluduk ama çok sıra vardı ve sırada beklemekten vazgeçip çıktık. Vaktiniz varsa bu müzeyi de esgeçmeyin derim :) 

Apple Store:
Daha sonra Central Park'ın kenarında yer alan meşhur ve çok uçuk kira bedelleri olan rezidansların önünden 5th Avenue'ye doğru yürüdük. Central Park'la 5th Avenue kesişiminde yer alan Apple Store önünde de herkes free wifinin hakkını çıkarıyordu tabi ki benden bundan geri kalamazdım :)  Bu mağazanın özelliği dışarısında cam kutu içerisinde Apple logosunun yer alması. Mağazaya girmek için camın içinden aşağıya doğru iniyorsunuz. Burası mimari bir harika. Iphonei Ipad ve bilumum Apple ürünlerini buradan almanız mümkün. Mağaza 365 gün açıkmış bunu da belirteyim :)

5th Avenue:
Apple Store'u da gezdikten sonra 5th Avenue turumuza devam ettik. Abercrombie Fitch mağazasının önünde sıra vardı. Bu mağazanın özelliği mağaza girişinde yakışıklı&güzel çalışanları koymaları ve onlarla fotoğraf çekiliyor olmanız. Bu mağazada beklemekle uğraşmak istemiyorsanız biraz ileri de Hollister mağazası var, orada da  fotoğraf çekilebiliyorsunuz. 




Her yerde bu bacalardan var :)










Cadde üzerinde Halal Food satan tezgahlar:




Atlas Heykeli:
Yine Rockefeller Bölgesinde yürümeye devam ederken 5th Avenue St. Patricks Katedralinin karşı tarafında Atlas Heykelini göreceksiniz. Burası da New York açısından önemli bir yapı. Atlas Heykeli antik Yunan tanrısını betimlemektedir ve heykelde Atlas gökleri tutmaktadır.

St. Patricks Katedrali:
Heykelin karşı tarafında ise St. Patricks Katedralini ziyaret edebilirsiniz. Bu katedralin benim açımdan özelliği ise New York'a ilk kez 2-3 yaşındayken gitmişim ailemle birlikte. Video kamera görüntülerinde bu katedralde bir düğünü izlediğimizi hatırlıyorum.





Empire States:
Daha sonra cadde boyunca mağazaları geze geze Empire States'e geldik. Empire States'e çıkıp New York- Manhattan manzarası izlemek için de sabırsızlanıyordum. Yalnız Empire States'e çıkmak için insanların saatlerce kuyrukta beklediğini belirtmek isterim. Kuyrukla uğraşmak istemiyorsanız önceden http://www.esbnyc.com/buy-tickets 'den biletinizi almayı sakın ihmal etmeyin. Az bir zaman kala almaya karar verirseniz istediğiniz günü ve saati bulamayabilirsiniz. Biz çok önceden internetten biletlerimizi aldığımız için hiç sıra beklemeden doğrudan Empire States'in 86. Katına çıktık. Sırada bekleyen insanları gördükçe iyi ki önceden bilet almışız dedik. Yaz olduğu ve hava da muhteşem olduğu için görüntümüzü engelleyen sis-yağmurda yoktu. Manhattan'i dolayısıyla New York'u tepeden izlemek muhteşemdi. Anlatmakla olmaz ama belki fotoğraflardan güzelliği biraz anlaşılabilir :) Empire States dünyadaki en yüksek gökdelenler arasında yer almaktadır.













Iron Flat:
Empire States'te bolca fotoğraf çektikten sonra Iron Flat'e gidip dışarıdan fotoğraflarını çektik. Iron Flat 1902 senesinde yapılmış ve yapıldığı tarihte şehrin en yüksek yapılarından birisiymiş. Burasının özelliği üçgen bir yapıda olması ve dışarıdan bakıldığında ütü şeklinde görülmesidir. Bu sebeple de İngilizce ütü anlamına gelen Iron Flat bu binanın ismi olmuş.

TKTS- Ucuz Broadway Showu Bileti:
New York'ta her cadde her sokak birbirinden güzel o yüzden sokaklarda gözünüzü kestirdiğiniz sokaklara caddelere girin doyasıya gezin. Oralarda baya dolandıktan sonra New York'tan ayrılmadan önce bir tane daha Broadway showu izlemeye karar verdik. Amerika'ya gitmeden önce bir arkadaşımdan o günkü Broadway showlarının Time Square'de yer alan TKTS'de indirimli olarak satıldığını duymuştum. Bizde tekrar Times Square'e gittik ama yaklaşık olarak 5 dakika bakınmamıza rağmen TKTS diye bir yer göremedik. Sonra bi baktım ki hep üzerinde oturduğumuz merdivenlerin alt kısmı TKTS'nin ofisiymiş. Yani aslında merdivenler TKTS'nin çatısı gibi oluyor. Orada yer alan ekranlarda o günkü etkinlikler için kaç kişilik yer kaldığını belirtiyor. Bizde şansımıza hangisi denk gelirse ona bilet alalım diye konuştuk. Aklımda Mamma Mia veya Phantom of the Opera (Operadaki Hayalet) vardı. Sıra bana gelince Operadaki Hayalet'e 2 kişilik bilet olduğunu gördüm ve hemen biletleri aldım. Yaklaşık yarım saat sırada bekledim eşimde o sırada dinlenmek için merdivenlerde oturuyordu. Sırada beklerken sıradakilerle arkadaş oldum ve onlarla da sohbet ettim.

Phantom of the Opera – Operadaki Hayalet- Broadway:
Phantom of the Opera 25 yılı aşan geçmişiyle Broadway'in en uzun soluklu ve en büyük prodüksiyona sahip müzikalidir. Aynı zamanda dünya çapında 40 ülke, 110 şehirde, 65,000 performansla 80 milyonluk bir izleyici kitlesine sahip bir müzikal. Paris Operası'nda hayalet olarak tanınan yüzü ileri derecede deforme olmuş bir müzik dâhisinin, yetenekli ve güzel Soprano Christine'e olan saplantılı aşkını konu alan Operadaki Hayalet, kıskançlık, çılgınlık ve ihtirasın kesiştiği büyülü bir hikâye. Operadaki Hayalet Broadway'de yer alan Majestic Theatre'da oynuyor. Phantom of the Opera'yı anlatmaya kelimeler yetmez kesinlikle büyüleyici, muhteşem. Onu izledikten sonra insan kendisini çok farklı hissediyor. O koreografi, o dekor hiç bir yerde yok. Şayet Broadway gösterisi izlemek istiyorsanız tercihinizi kesinlikle Operadaki Hayalet'ten yana kullanın. 


Broadway showu öncesi veya sonrasında Times Square’de yer alan Bubba Gump'ta yemek yemenizi tavsiye ederim. Burası deniz ürünleriyle, değişik içecekleriyle meşhur. Kesinlikle tavsiye edilir.

Daha sonra otelimizin yolunu tuttuk ve otelin roofbarına çıktık. Roofbar eşsiz Manhattan ve Quennsboro Bridge manzarasıyla muhteşemdi. 




3. GÜN:
Brooklyn Bridge – Pier 17:
Downtown'dan subwaye binip Brooklyn Bridge'e giden en yakın metro durağında indik. İstikamet öncelikle Brooklyn Köprüsüydü.





Bu köprü Manhattan ve Brooklyn'i birbirine bağlamaktadır. Köprünün bir kısmı yaya ve bisiklet geçişine ayrılmıştır. Bizde eşimle köprüde yürüdük ve bir sürü fotoğraf çektik. 





Köprünün Manhattan ayağında yer alan Pier 17’yi göreceksiniz. Burada atıştırabilir, mağazalardan da alışveriş yapabilirsiniz. Burası da hoş bir yer tavsiye ederim.



World Trade Center ( Ground Zero) – Financial District- Wall Street:
Burdan sonra yürüyerek eskiden World Trade Center'in bulunduğu Financial District'e gittik. Biz gittiğimizde Ground Zero kısmı yani 9/11 Memorial Müzesi henüz yapım aşamasındaydı. Burada yer alan Ticaret Merkezinin yanma ve yıkılması anlarını TV'den görmüştüm. İnsan o yüzden orada gezerken garip hissediyor.
Buradan da yürüyerek Amerikan ekonomisin kalbi, borsa işlemlerinin merkezi olan Wall Street Borsası'na gittik. Burada da bolca fotoğraf çektik (dışından), Wall Street tabelasının önünde fotoğraf çekilmeyi de unutmayın. Buradan da Boğa Heykelinin olduğu tarafa gidin ve  fotoğraf çekilmeden asla dönmeyin :) 



Frankfurt Borsası'nın önünde de boğa ve ayı heykeli görünce bunun borsayla ne ilgisi var diye merak etmiştim ve bu vesileyle ne anlama geldiklerini de öğrenmiş oldum. Boğa piyasası” (bull market), gelecek hakkındaki iyimserliği belirtiyormuş. “Boğa”lar, piyasanın yükseleceği beklentisi içindedirler. Bu düşünceye sahip kişiler, piyasa yükselmeden, ellerinde yeterli para bulunmasa bile bir yere borçlanıp, hisse senedi satın alır, daha sonra da yüksek fiyattan satarlar. Bu terimin kökeninin boğaların boynuzları ile herşeyi yukarı kaldırması olduğu inancı yaygınmış dolayısıyla Borsaların önünde boğa heykeli bulunmasının nedenini de öğrenmiş oldum. Ayı piyasası ise tam tersiymiş.
Battery Park- Statue of Liberty (Özgürlük Heykeli) – Ellis Island (Ellis Adası):
Buradan da Battery Park'a doğru gittik. Battery Park Manhattan'in en güneyinde yer alıyor. Battery Park'tan Özgürlük Heykelinin olduğu adaya giden vapurlar kalkıyor. http://www.statuecruises.com/choose_tickets.aspx 'den Türkiyeden 1-2 ay öncesinden biletlerimizi almıştık. Bilette belirtilen saatte tam vapurun kalktığı yerde olduk ve bizi hemen en önden vapura bindirdiler.





İnanılmaz bir sıra vardı biz hemen en öne geçtik. İstikamet öncelikle Özgürlük Heykelinin bulunduğu ada olan Liberty Island'dı. Adaya iner inmez daha önce aldığımız biletlerle havalimanlarındaki gibi güvenlik kontrolünden geçerek Özgürlük Heykeli'ne çıktık. Bileti çok önceden almamızın avantajı Özgürlük Heykelinin balkon kısmına çıkabilmemizdi. Taç kısmı ise tadilatta olduğu için zaten kimse çıkamıyordu. O gün orada Özgürlük Heykeline çıkmak istediğinizi belirtseniz bu mümkün değildi çünkü günlük kontenjan varmış ve sadece çok daha önceden online alanlar çıkabiliyordu yani şöyle söyleyeyim vapurdan mesela 100 kişi adaya indiyse sadece 3 kişi Özgürlük Heykeline çıkabildi. Diğerleri ise adada yürüyerek fotoğraf çekiyorlardı. 





Özgürlük Heykelinin içerisinde müze var ve asansörle balkon kısmına çıkılabiliyor, biz değişiklik olsun diye merdivenlerden çıktık. 2-3 yaşındayken de buradaki balkona çıkmışım ve fotoğraflarım var o yüzden benim için baya değişik bir anı oldu :) Bu adaya gitmişken pek çok insanın elinde su şişesiyle Özgürlük Heykeli pozunu vermeye çalıştığını göreceksiniz:)



Özgürlük Heykelinden Manhattan: 




Sonra tekrar vapura binip Ellis Adası'na geçtik o an acaba hiç o adada inmeyip devam edip Battery Park'a mı gitsek diye düşünmüştüm son anda inmeye karar verdik ve iyi ki inmişiz. Bu ada da şu anda göçmen müzesi haline getirilmiş. Ellis Adası, 1 Ocak 1892 ile 12 Kasım 1954 tarihleri arasında, New York’a gelen yeni göçmenler için bir transit merkezi olarak hizmet vermiştir. Burası New York ile New Jersey eyaletinin sınırında yer alıp Amerika Rüyası'nın başladığı yer olarak biliniyor. Amerika’ya ilk göçlerin başladığı yıllarda burası ülkeye giriş noktasıydı. Göç Tarama İstasyonu’nda dünyanın her yerinden Amerika’ya yerleşmeye gelen göçmenlerin tüm resmi işlemleri burada yapılıyormuş. Buradaki göçmenlik hizmetleri 1954 yılından itibaren Manhattan’a taşınarak son bulmuş. Ellis Adası artık bir Göçmen Müzesi. Göçmenlik Bürosu’nun müze kısmında göçmenlerin yolculuklarından kalan eşyalarını, fotoğraflarını, kayıtlarını  görebilirsiniz. 




İnsan buradaki fotoğrafları, göçmenlerin eşyalarını gördükçe de duygulanıyor.  Bir sürü insan dünyanın değişik yerlerinden Amerikan Rüyası için gelmişler. Bu müzenin her yerini gezdikten sonra tekrar vapura atlayıp Battery Park'a geldik. 




 Soho- China Town- Little Italy:
Battery Park'ta indikten sonra gördüğümüz metroya binip China Town'a en yakın yeri sorduk ve orada indik. Ama indiğimiz yer hiç tekin bir yer değildi. Sanki New York'ta değil de nasıl desem apayrı bir yere gelmiştik. Her yerde evsizler, seyyar satıcılar fazlaydı eşim hatta boşver China Town'u da görmeyelim geri dönelim dediyse de ben bi şey olmaz deyip yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra China Town'a geldik. Burada kendinizi New York'ta değil de Çin'de hissediyorsunuz. Her yerde Çin lokantaları, marketleri, Çin yemekleri satılıyordu. Bu böcekleri yemeye kim cesaret eder acaba aramızdan :)




Çin Mahallesi her yönüyle capcanlı, kırmızın hâkim olduğu bir yer. Buradan elektronik aletleri de oldukça uygun fiyata alabilirsiniz.
China Town'un hemen yan tarafında ise Little Italy'yi bulacaksınız. Burası da isminden de anlaşılacağı üzere İtalyan mahallesi. New York çok büyük bir şehir olduğu için içinde farklı farklı mahallerin olması da mükemmel. İtalyan Mahallesinde de birbirinden güzel İtalyan restaurantlarını bulabilirsiniz.  Biz 167 Mulberry Street'te yer alan La Mela Ristorante'yi tercih ettik. 

Yemekten önce getirilen kızarmış ekmek ve tereyağa yumulduk. Spagettiler, pizzalar ve tiramisuların lezzeti karşısında bayılacaksınız burası çok güzeldi. Yemeğimiz yerken yan masadakilerle de sohbet ettik, adam Amerikan donanmasıyla birlikte seneler önce Türkiye'ye geldiğinden bahsetti bize.
Chinatown ve Little Italy turumuzu tamamladıktan sonra Soho sokaklarında tur attık. Soho yüksek gökdelenlerin yerine daha sessiz sakin kendi halinde olan bir yer. Burada birbirinden ünlü mağazaları bulabilirsiniz, son derece şık bir mahalle burası. Burada pahalı butikleri ve harika bir atmosferi keşfetmeniz mümkün.
Soho turumuz da tamamladıktan sonra artık akşam olmuştu.
The Lambs Club:
Facebook'un nimetini bir kez daha görmüş oldum. Facebooktan hep Almanyadaki ilkokul arkadaşımın New York'taki fotoğraflarını görüyordum. Bende New York'tayken Assal'a mesaj attım o da hemen geri dönüş yaptı ve bu akşam için sözleştik. Bana ne yapalım diye sordu bende eşimle birlikte olduğumu akşam bi şeyler içebileceğimizi belirttim. Ama  ne yalan söyleyeyim kahve içeriz diye düşünmüştüm :)  O da madem yalnız değilsin bende erkek arkadaşımla geleyim diye mesaj attı bir de buluşacağımız yerin ismini ve adresini yazdı. Kararlaştırdığımız saatte onun söylediği yerdeydik. Tam 17 sene sonra Almanya'dan ilkokul arkadaşım Assal'la ve  arkadaşı Alex'le buluştuk. Seneler sonra Almanyadaki ilkokul arkadaşımla New York’ta buluşmak süper bir duyguydu. Yalnız bizler tüm gün gezip yorulduğumuz, turist olduğumuz için ve kahve içeceğimizi düşündüğüm için şort ve tshirtlüydük. Bende Assal'a bizim bu kıyafetlerle bu mekana girmemizin pek yakışık almayacağını hatta belki bizi almayacaklarını söyledim :DD Alex'i tanıdıkları için içeri girebildik ama bence siz bu mekana oldukça şık gidin :) Buluştuğumuz mekan Times Square'de yakın olan The Lambs Club'tü. (132 West 44th Street) Burası aynı zamanda meşhur 5 yıldızlı lüks otel olan Hotel Chatwal'ın barı. 

Mekân oldukça başarılı kesinlikle tavsiye ederim. Alex bizlere drink ve atıştırmalık yiyecekler söyledi ve 17 sene sonra Assal'la buluşma neticesinde baya sohbet ettik ve keyifli vakit geçirdik. Hesabı Alex çoktan ödemiş. Buradan kalktıktan sonra hep birlikte Times Square'e yürüdük ve benim istediğim üzerine daha sonra M&M mağazasından alışveriş yaptık :) Böylece bu günde bitmiş oldu.

4. GÜN:
Bugün Megabus'un otobüsüne atlayarak Washington'a gittik. Gece yarısı tekrar New York'taki otelimize döndük. Günübirlik Washington turu yapmış olduk. Yani yazımın başlığı belki de New York'ta 4 gün olsa daha iyi olurmuş :)
5.GÜN:
4 gün boyunca ayaklarımıza kara sular inene kadar gezdiğimiz için bugün daha sakin bir gün olsun istedik. Otelden check out yaptık ve valizlerimizi yanımıza almak gibi bir hata yaptık. Ne de olsa Grand Central Station'da valizleri bırakmak için yer vardır diye düşündük. Grand Central Station'a gidince girişteki mapten valiz odasını bulduk ve haritada gösterilen yere gittik. Ancak gidince orda öyle bir yer olmadığını gördük. Hemen orda istasyon karakolu gördüm ve polislere valiz odasını sordum onlar da 11 Eylül olaylarından sonra güvenlik için bu odanın kapandığını söylediler. Tabiki elimizde valizle dumur olduk akşama kadar gezme niyetimiz vardı bizde tekrar hemen otele geri dönüp valizi bırakıp sonra tekrar Times Square'e geldik. Abim Boston'dan bizi ziyarete gelmişti. Akşama kadar hep birlikte en sevdiğimiz yerlerde tekrar gezindik.  Love Sculpture'da sonunda kavuştum:) 









O günün ertesi günü Irene kasırgası geleceği için herkes telaşlıydı herkes koşturuyordu bizde daha önceden otobüs biletimizi almasaydık Boston'a o gün dönemezdik resmen olağanüstü hal ilan edilmişti.
New York tatilimiz gerçekten de olağanüstüydü, umarım dileyen herkesin görme fırsatı olur. Şayet çok önceden uçak biletlerinizi alırsanız, kalacak yeri uygun fiyata ayarlarsanız yurtiçindeki deniz tatillerine harcanan otel parasından daha bile ucuz bir tatil olduğu söylenebilir. Umarım dileyen herkes Amerika Rüyasını yakından görme fırsatına erişir.

P.S.: Ben New York'ta gezerken hep Sting'in Englishman in New York isimli şarkısını söylüyordum :)

New York'a tatil planları yapanlara şimdiden iyi tatiller diliyorum eminim süper bir tatil geçirecekler :)